7 Temmuz 2012 Cumartesi

Seydim Göleti

Seydim Sulama Göleti; DSİ tarafından 1975 yılında yapılmış. 

Bu gün oraya gitmeye karar vermiştim. Yıllardan sonra çocuklarsız ilk pikniğimiz olacaktı.   
Yaklaşık 10 gündür havalar kapalı ve yağışlıydı. Sabah 10:00 sularında açar gibi olunca Şrf'yle atladık buraya geldik. 

Gri bulutlar, puslu yamaçlar...
Saatin erken olmasından dolayı mıdır? Kene korkusundan mıdır? Kimseler yoktu ortalarda. Önceleri bekçi evi olarak hizmet gören bina, yıkık, viran olmuş bir vaziyette karşıladı bizi. Daha önceleri geldiğimizde cıvıl cıvıldı buralar. Sessizliğin nedenini anlayamadan arabamı hemen hareket ettireceğim bir yere koyarak göletin kenarına oturduk. 
Gürül gürül sularının altığı bir zamanların çeşmesi, iplik iplik akıyordu. Her şey gibi, çeşmede harap olmuştu...
İster istemez bir hüzün çöktü... Hüznü, inceden serpiştiren bir yağmur getirmişti belli ki. 

Not: Paçalarımızı çoraplarımızın içine alarak kenelerden korunmaya çalıştık. 
Her şey değişikti bu gün, balıklar, otlar, kurbağalar, böcekler... 
Mavilik, yerini griye bırakmış. Dağların arkasında belli belirsiz çakan şimşek, hemen arkasından boğuk boğuk gelen gök gürültüsünün sesi, tarifsiz bir duyguya sardı beni... 
Rakımdan bir yudum çektim; sonra birden gölet canlandı. Balıklar havaya hoplayıp suya geri düştüğünde yuvarlak daireler çizmeye başladı yeşilimsi sular. Hemen ardından kurbağaların hep bir ağızdan bağırtıları göletin bulunduğu vadide yankılandı... Sonra gene sessizlik, ardından rüzgârın esmesiyle kamışların hışırtılı sesleri kalabalıklaştırdı sessizliği...  
Sayımız azaldı, önce Dlr'nın sonrada MHRMH'ın gidişiyle... Topu topu iki kişiydik; Şrf ve ben...

İki kişiye iki kişilik malzeme. 2 patlıcan, 2 domates, 2 kırmızı biber, 2 salatalık, 2 soğan...

Alabalığımız da vardı MHRMH ve Aydın'dan kalan. Sözüm ona balayına gittiler Kargı Yaylaevleri Tatil Köyü'ne. Oradan aramıştı MHRMH; "Baba, bir çok balık tuttu Aydın, temizlettik dondurttuk bir arkadaşla size yolluyoruz." demişti. 

Gerçi masanın üzerinde balık tutmak için olta var görüldüğü gibi. O olta bende yıllardan beri durur, lakin şimdiye kadar bir tek bile balık tutabilmiş değilim. Laf olsun, torba dolsun gibisinden atarım, balıkları beslerim.  
Karnımızın aç olmasına rağmen, hüznün tok tuttuğu şu saatlerde istemeye istemeye salatayı yaptım. Kırmızı biberler, yeşil biberler ve yuvarlak patlıcanlar mangalda közlendikten sonra...
Mangalı yakmak, mangalla uğraşmak hep Şrf'nin işi. Ben, ufak tefek işleri görür, sağı solu kolaçan ederim. 
Biz iki kişiydik bu gün gölette, Şrf ve ben...
Sonra birisi geldi yanımıza. Bembeyaz tüylü, kesik kulaklı, küpeli... Karaburun koyduk hemen adını oracıkta,  ne kadar çok sevindim geldiğine... Hoş geldin Karaburun, sen ne güzel köpeksin, kardeşim benim, Karaburun... 
Karaburun, gölette bulunduğumuz süre içerisinde hiç terk etmedi bizi, hep yanımızda oturdu, gezdi...
Şrf, bağıran kurbağaların yavrusundan yakaladı, Senjamin hemen makroladı hayvanı. 
Sonra bir böcek daha geldi. O bize bakıyordu merakla, biz de ona...

6 yorum:

Jardzy dedi ki...

:))))

Sayınızın azaldığını düşünmeyin bence, bakarsınız torunlarla yapılan piknikler konu olmuş!

ÇAĞATAY dedi ki...

Kardeşim J. Hoş geldin!

Adsız dedi ki...

Okurken içime bir hüzün çöktü.Bir daha böyle hüzünlü yazma Gökan abi.Unutmayın ki uzaktada olsak kalbimiz hep sizinle....

mercan

ÇAĞATAY dedi ki...

Onu unuturmuyum. Bizler sizleri asla unutamayız. İyi ki varsınız.

Adsız dedi ki...

hah hah ha; iki kişilik malzeme alıp gölete gitmişsin ama yaptığın bu yayınla bayağı bir kalabalık hüzün bırakmışsın enişte.. biz bile hüzünlendik işte.. Ama şimdi Datça da bunun acısını çıkartıyorsun gibi geldi bana.. bak yine bu senede ben yokum oralarda. birazda bana acı GELEMER AĞASI..

ÇAĞATAY dedi ki...

Yokluğun belli oluyor her zaman. Bırak her şeyi en az 10 günlüğüne mutlaka gel.