31 Ekim 2012 Çarşamba

f.d. Hanım'ın Kartı ve Pullarım

Sağ olsun f.d. Hanım, bayram için kart yollama nezaketi göstermiş, kendilerine teşekkür ederim. 

unicef kartı yollamış, en sevdiğim kartlardır, çocuklarımdan ayrı düştüğüm seneler onlara hep unicef kartları yollardım. G.Doğu'da nerede o yıllar unicef kartları? Habur'da ki B.M görevlilerinden alırdım bu kartlardan. 

El yazısına gelince hayatım boyunca J. Arkadaşımın yazısı kadar güzel bir yazı görmemekle beraber f.d.'nin de el yazısı J.'yi aratmamaktadır. 
f.d. Hanımın PTT görevlilerini tembihlediği pulların üzerindeki damgadan anlaşılıyor. Pullara fazla zarar verdirtmeden damgalatmış pulları. Ne de olsa aylardan beri PTT'nin en iyi müşterisi kendileri:) 

En alttaki fotoğrafımda PTT görevlilerin flatelistlere ne kadar anlayışsız davrandığının resmidir. Damga böyle mi vurulur? 
f.d. Hanım sayesinde yıllardan beri elime almadığım pullarım geldi aklıma. 

Bu görülen pul defterini sanırım 1972 yılında almıştım. 40 sene önce bu 6 yapraklı defterle başlamıştım pul biriktirmeye. 
O ufak defterim yetmeyince biraz büyüğünü, 8 yapraklısını almıştım. 
Pullarımın arasında en değerlisi. 1959 basımı PULHAN TÜRK PULLARI KATALOĞU kitabında "Birinci İzmir Hatıra serisi" olarak geçen 11 puldan 1 kuruş değerindeki kırmızı pul. 

 Kitapta; "İzmir'de 9 Eylül 1927 tarihinde açılan Birinci İzmir Sergisi münasebetiyle 11 puldan mürekkep bir hatıra serisi tedavüle çıkarılmıştır." yazmaktadır. 1959 yılındaki satış değerinin de 2.50 lira olduğu kaydedilmiştir. 
Değerli pullarımın arasında AJANS-TÜRK MATBAASI ANKARA 1968 basımı İSTİKLAL MARŞI - İSTİKLAL MADALYASI temalı, sağ tarafında kabartma ve altın baskılı İstiklal Madalyasının örneği bulunan damgasız pul.    
1960 basımı damgasız ROMA OLİMPİYATLARI serisi. 
1959 basımı Malazgirt Savaşı'nın yıldönümü pulu, 1959 basımı damgasız, TÜRK GAZETECİLİĞİNİN 100. YILI pulu ile gene 1959 basımı ADLİ YIL anısına bastırılmış damgasız 3 puldan oluşan seri. 
1958 basımı MERYEM ANA EFES damgasız serisi, 1959 basımı TÜRK TİYATROSUNUN 100. YILI temalı ikişer pullu serisi 
1962 basımı damgasız, 30 Ağustos Zafer Bayramı serisi. 
1960 basımı, 27 Mayıs temalı 2 seri pul. 

Ufak defterimde bunun gibi 300 kadar damgasız, çeşitli hatıra, ilk gün, ve seri pullarım bulunmaktadır. 
Bu pulda 1988 yılı basımı olup en enteresan pullarımın arasındadır. Büyüklüğü avuç içi kadar olup, o zamanlar özel kargoların bulunmadığı dönemlerde PTT tarafından bastırılan büyük gönderiler üzerine yapıştırılan pul.  
Bu da PTT'den en son almış olduğum 2002 Yılı Dünya Futbol Şampiyonası serisi pulları. Hatırlarsanız Ülkemiz 3. olmuştu.  
Bunlar da, tasnif edilmeyi bekleyen 1990-2000 yılları arası PTT basımı damgalı, damgasız Türk pullarım. 
Büyük defterimdeki çeşitli ülke pullarım. 
8 yapraklı büyük defterimi dolduran çeşitli dünya devletleri pullarım. 
İşte bunlarda geçenlerde Adapazarı'ndan İlk öğretmenlerimizden Mehmet YENER Hocamın bana gönderdiği mektuptan söktüğüm ama daha pullarını zarfından ayırmadığım pullarım. PTT görevlisinin yaptığını görüyorsunuz değil mi? Ne kadar büyük saygısızlık...

Ulan, buna damga vuruyorsun kenarlarına vur. İlla Pulun ortasına damga vurupta pulları mahvetmen mi lazım?  

30 Ekim 2012 Salı

Haşim Ağabeyin Kamerasından...

Geçen hafta Haşim ağabeyimle Birsen yengemler Datça'da yazlıklarındaydılar. Haşim ağabeyim benim köydeki bahçemi çok merak ediyordu, daha hiç görmemişti bahçemi. 

Sağolsunlar bahçeme gidip, sağına-soluna, eksiğine-gediğine bakmışlar ve bir kaçta görüntü alıp bana yollamışlar. 

Bizler yokken bahçem ne kadar garipmiş... 
Bu da fikir annesi Ceren olan, J. arkadaşımın yolladığı CerenJ ağacım. 

Benim evim köyün dışında olduğundan Haşim abimlerin evi bulması zor olacağından, telefonla; "Abi benim bahçe komşum Şener bey var, köyün girişinde oturuyor, köye geldiğinizde kime sorarsanız sizi Şener beyin yanına götürür." demişti. 
Sağ olsun Haşim ağabeyimle yengem, köye gelmişler, köyde ilk gördüklerine; "Biz Şener beyi arıyoruz, tanıyor musunuz?." demişler. Şener beyi sordukları köylü de: "Şener benim." demiş. Böylece Şener'le benim bahçeme gelmişler. 

Fotoğrafta Şener Benim'le Haşim ağabeyim bahçemde. Haşim abimin sağındaki İncir ağacını üç sene önce kendi ellerimle dikmiştim, bu yıl "15 kilodan fazla incir topladım ufacık ağaçtan.  
Şener Benim, anahtarı tedarik edemeyince yengem bahçe kapısında kalmış:)

Şener Benim, (Adamın adı da Şener Benim kaldı) daha sonra Haşim abimleri hemen yanımdaki bahçesine götürüp gezdirmiş, epey ilgilenmiş sağ olsun.   
Şener bey, daha sonra Haşim abimleri köydeki evine götürmüş, Haşim ağabeyimin bu blogdaki fotoğraflarından tanıdığı Şener'in babası değerli Abdullah amcam'ın yanına da gitmişler. 

Haşim abim; "Ben bu amcayı tanıyorum" deyince, "Nasıl olur ilk defa gördünüz, falan." denince bloğumdaki fotoğrafları söylemiş.  
Haşim ağabeyim, Şener beyle, Şener'in evinin bahçesinde. Haşim ağabeyim, o kadar süper bir insandır ki, herkesin tanımasını isterim.

Haşim abi, sizden sonra telefon ettiler, sizi çok seviyor köylülerim, gene bekliyorlar...

CUMHURİYET BAYRAMI

En büyük bayramımız Cumhuriyet Bayramı'nı Dodurga ilçemizde kutlamaya karar verdik ve Dodurga'ya geldik. 
Bu yıl Cumhuriyetimizin 89 uncu yılının kutlanacağı Dodurga'da da, sunusunu MHRMH ve Ahmet hocaların yaptığı törenler, ilçe kaymakamı Sn. Bülent GÜVEN beyin Cumhuriyet hakkında yapmış olduğu, metnin çok anlamlı hazırlandığı bir konuşmasıyla tören başladı.    
İlk olarak Dodurga ÇPL'nin öğrencilerinin sahnelediği ATATÜRK Oratoryosu muhteşem bir şekilde coşkuyla okundu. 
Aydın hocanın da bulunduğu Mustafa Kemal İlköğretim okulunun öğrencileri. 
Dodurga ÇPL'nin bando ve mızıka takımı eşliğinde sırasıyla okullar yürüyüş geçidi yaptı.  
Bayrak ve flamaların geçiti. 
Sırasıyla okulların geçit resmi. 
Aydın hocanın okulu...
Dodurga Milli Eğitim Müdürlüğü Halk Eğitim Folklor ekibinin gösterisiyle tören son buldu. 

Hükümete, gerici ve yobaz çevrelere inat, 3.100 nüfuslu ufacık bir Anadolu ilçesinde Ulu Başbuğ ATATÜRK'ün bizlere emanet ettiği Cumhuriyet coşkuyla kutlandı.Bundan sonraki yıllarda daha da büyük bir coşkuyla kutlanacak...   
Protokol gittikten sonra ancak kendi fotoğraflarımızı çekebildik. 
Ailecek Cumhuriyetin 89 uncu yılını ölümsüzleştirdik. 
Bayramdan sonra, havanın da güzelliğinden faydalanarak pikniğe gitmeye karar verdik, 
Canım Anadolu'nun kuş uçmaz kervan geçmez yerlerinden birisine köylülerimiz tarafından yapılmış bir su başı bulduk.  
Kimselerin bulunmadığı koskocaman bir orman alanında bulduğumuz yeri, kendi babamızın malıymış gibi kullandık.   
J. böyle şeylere kızıyor ama ben genede görüntüledim. Ama lokantada falan olsaydı görüntülemezdim.  
Bu sırada inekler geçti önümüzden, köylülerimizin bu ıssız yere, bu oluğu neden yaptıklarını anlamış oldum. 
Bir grup inek kafilesi daha geçti önümüzden, Marabam Şfr. korkup sofradan kalkınca inekler yiyeceklerimize üşüştüler, MHRMH hocanın özenle hazırladığı salatayı, ekmekleri bir solukta yediler bitirdiler. Ne olduğunu bile anlayamadım, Senjamin'e davranıp görüntü almayı bile akıl edemedim inekleri kovalayacağım diye. Salatayı, ekmekleri yediler gittiler sonra inekler, kötü inekler:) 
Marabam hayvanları çok sever, ineklerden arda kalan ekmekleri de davar köpeklerine verdi. Sen sağ ben selamet...

27 Ekim 2012 Cumartesi

CerenJ Günlüğü 3

CerenJ ağacımın görüntüleri geldi. 

Haşim ağabeyim şu sıralar Datça'da yazlığında bulunduğundan, bu gün benim bahçeme gidip ağacımın fotoğraflarını çekerek bana e-maille yolladı.  

Bu üstteki görüntüyü ben 14 Ağustos 2012'de çekmiştim.  
Bu görüntü de ağacımın 2 ay sonraki hali. Yani bu günkü hali. 

Ben, en son ağacımın boyunu ölçtüğümde 95 cm. idi. Aradaki farka bakar mısınız? Benim görüntüm de ağacım daha balkon korkuluklarına gelememişti bile. Nasıl da hızlı büyüyor.   
Haşim ağabeyimin fotoğraflarıyla kıyaslarsak en az 15 cm. daha büyümüş ağacım. Yapraklarının rengine bakar mısınız? Ne kadar da canlı, muhteşem ve asil duruyor.

Bilindiği gibi ağacımı J. Arkadaşım yollamış, 26 Temmuz 2012 günü elime geçer geçmez dikmiştim. Tutar mı, tutmaz mı? diyerek ne kadar paniklemiştim. Gözüm gibi bakmıştım. Köyden geldiğimden beri bahçe komşum Şener bey bakıyordu ağacıma, sağ olsun Şener bey gerçekten belirli aralıklarla sulamış ağacımı, farkındaysanız diğer ağaçların çoğu yapraklarını döktüğü halde CerenJ daha da yapraklanmış, daha da büyümüş.

Ağacımı dikeli bu gün tam 95 gün oluyor, daha nice bol yeşil yapraklı ve çiçekli günlere CerenJ...

Teşekkürler J. Arkadaşım........

25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban Bayramı...

Bu gün Kurban Bayramı, hiç sevmediğim bayramlardan birisi. Geçenlerde Marabam Şrf, "Kurban keselim." demişti. Ben de, "Beni bulaştırma bu işlere kendin ne yaparsan yap." demiştim. Zaten cebimde param yok, Aralık 5'ini, 3 aylık maaşı almak için günleri iple çekiyorum. Neyse sağ olsun DLR yollamış, Marabam'da Enişte Hüseyin beyle anlaşmışlar, atladık sabahın köründe Osmancık'a geldik. 
Enişte Hüseyin beyin çiftliğe geldiğimizde Hüseyin bey, bir danayı tek başına yatırmış kesmiş, etrafında 7 kişi, 7 kişinin çoluğu çocuğu, çiftlik mahşer yeri gibi. Onlarca kişi dananın başına toplanmış Hüseyin beyi seyrediyor. Neyse Hüseyin bey danayı parçaladıktan sonra millet sağ getirip parça parça götürdükleri danalarını arabalarının bagajlarına doldurup gittiler. 

Şrf'nin parasına göre bir keçi almış Hüseyin bey sabah etkenden. Arabasının arkasına koymuş getirmiş.  
Marabam, keçisiyle...
Hüseyin bey, traktörle (benim arabamın arkasında görülen) kamyonetin arasına koyduğu bir kalasa keçiyi kestikten sonra asarak parçaladı. 
Hüseyin beyin torunu Asya, illa ben de bakacağım keçiye diye tutturunca onuda aldı yanına. Biz dedik; "Bırak ufacık çocuğa gösterme şöyle şeyleri." laf anlatamadık, çocuğu oradan uzaklaştırdıkça ağlayıp zırlamaya başlıyordu. Benim çocuğum değil ki ağzına bir şaplak vurasın... 
Marabmın da gayretleriyle keçi 5 dakikada kurban oldu gitti. 
Arabamın arkasına da koyduk, daha 10 dakika önce meleyen hayvanın etlerini... 
Çok kızdım Enişte Hüseyin beye, Katil herif... Hiç bir şey olmamış gibi duruyor, sanki o kadar hayvanı ben kestim, daha sırada müşterilerin kesilecek 3 kurban danası varmış. Katilin keyfi yerinde...
Analarını satmış, danaları kalmış...
Torunu Asya'ya çok önem veriyor Katil bey, Asya'da beyaz yavruyu çok seviyor. "Dede beyazın yanına götür beni." dedikçe Hüseyin bey hiç erinmeden alıyor torununu sırtına, işi gücü bırakıp çocuğu beyaz yavrunun yanına götürüyor.

Buradan tüm sevdiklerimin bayramını kutlarım...