5 Aralık 2009 Cumartesi

Laleler... (Minyatür)

(35X25 karton üzerine guaj boya)
Detay
Detay
Deyat
Detay

24 Kasım 2009 Salı

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman -II-


Bilirsin ki burda değilim artık
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Gelir benim yüreğimde toplanır,
Dağların üstünden sıyrılan duman.
Bir yanım mosmordur, bir yanım beyaz,
Bir yanım karakış, bir yanım ilk yaz.
Can evime bakışların saplanır;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
************
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman;
Ne sen gurbetçisin, ne ben sılacı.
Senden gayrısına bakmam mümkün mü;
Gözlerimi esir alan dağlardan.
Kapımı üç defa çalan postacı
Adresinde yo! Diye notlar düşer,
Eski adresimde bir hüzün eser;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
************
Eski adresimse kurumuş bir gül,
Gizemli bir ıtır, domur domur kan,
Yaba yaba yelde savrulur gönül,
Firkatli turnalar geçer uzaktan.
Dalgınlığım debimetre tanımaz,
Başım çarpar bir gemi bordasına
Düşerim bir girdabın ortasına
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
************
Birden bezeklenir sevda haritam,
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman...
Lâleler toplarım ben tutam tutam,
Bizim için çalar kıvrak bir keman.
Gök papatya, yer ise lâle bahçesi,
Aşka ışık dokur kuşların sesi.
Seninle hep aynı yerde oluruz;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
************
Kumaşı eprimiş üç mevsim geçer,
İlkyazla uyanır derin uyuyan.
Tan sesine cıvıldaşır serçeler,
Sevdadır anlıma namlu dayayan.
Havuzuma ay ışığı dökülür.
Bilirsin ki burda değilim artık,
Ruhum yağmur yağmur göğe çekilir;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
************
Gülde çiy damlası... Buzum sırçayım;
Güneşe çarpınca param parçayım.
Bir gün Emirgândayım, bir Kanlıcada,
Üsküdarda, Beykozda, Çamlıcada.
Şehir bir hançerken kan burgacında.
Mekâna sığar mı bu deli yürek?
Bir sevda çeşmesi, bu deli yürek.
Baylanır, beklerken baygın düşerim;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
(Bahaeddin KARAKOÇ)

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman...



Dilimde sabah keyfiyle yeni bir ümit türküsü
Kar yağmış dağlara , bozulmamış örtüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

************
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

************
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gökkuruşum sırmalı kesende
Gecesi çok süren karlar buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa seni bana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

************
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarımı aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtmem, ne olur takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

************
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri saracağım ben
Yeter ki bir çağır çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalarda geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

************
Bak işte notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmur arsız
Ey benim yeni alfabemdeki kadim elif
Ne güzellik ne tad var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum biraz mühlet tanı bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
************
Ihlamur çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sadığım, sadığım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
(Bahaeddin KARAKOÇ)



On İki Yeraltı Tanrısı "Hitit Tanrıları"






(35X25 karton üzerine guaj boya)

15 Kasım 2009 Pazar

"HİTİTLER" Minyatür






(25X35 karton üzerine guaj boya)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Ferhat ile Şirin (Hüsrev ü Şirin)

(35X25 karton üzerine guaj boya)
(taslak)

(taslak)

Ferhat ile Şirin, konusunu Hüsrev-ü Şirin (Hüsrev ü Şirin) adlı İran öyküsünden alan eski bir Türk halk öyküsüdür. Firdevsi'nin Şahname (شاهنامه Shāh nāmah)’si başta olmak üzere bütün tarihi kaynaklarda geçmektedir. Gerek Hüsrev ü Şirin gerek Ferhad ile Şirin adıyla İran ve Türk Divan şairleri tarafından mesnevi biçiminde yazılmıştır. Hüsrev ve Şirin (خسرو و شيرين Khusraw o Shīrīn; 1177 - 1181): Sasani Hanedanı'nın I. Hüsrev ile Azerbaycan'da Berde kentinin hükümdarı Şirin arasında yaşanan aşkı anlatan bir şiir.İldenizliler hükûmdarı Cahanşah Pehlevan ve Kızıl Alslan ve Selçukluların son sultanı III. Tuğrul Bey'e övgü sözleri yazılmıştır.


Hüsrev-ü Şirin, ya da Ferhat ile Şirin adlarıyla İran'lı ve Türk divan şairlerince mesnevi biçiminde yazılmış olan bu halk öyküsü, Orta Asya, Azerbaycan, İran, Türkiye ve Balkanlar'da ülkelere ve yörelere göre bazı değişikliklere uğramış olarak yüzyıllardır anlatılmaktadır.


Anadolu'da geçen haliyle Ferhat İle Şirin'in Amasya ile ilintisi bulunmaktadır.
(Kaynak: Wikipedia)

2 Kasım 2009 Pazartesi

Doğayla içiçe olmanın özlemi...

Bu gördüğünüz fotoğrafları Değerli Z... Ablam g.mailime yollamış, sağolsunlar erinmemiş, üşenmemiş oturmuş bunları bana yollamış. Belli ki her kare kendisinde bir sevinç uyandırıyor, her karede dünyanın güzelliklerini buluyor. Gerçi kendisi dünyayı doğudan batıya, kuzeyden güneye gezmiş bir insandır, lakin uzunca bir zamandır kendini canım İstanbul'a hapsetmiştir, doğadan maada alışverişe adamıştır kendisini şimdilerde.

Yukardaki kuş gibi özgür olmak, uzunca yolculuklara çıkmak isteyen Ablam bakalım dünyanın güzelliklerini bizimle nasıl paylaşmış?
Burası ABD'de Kolarado eyaleti sınırları içerisinde Kolarado Nehri'nin civarındaki Grand (büyük) konyondur. Ablam buralara kadar gelmiş ama burasını görmeden gittiği için içerisinde bir özlem kalmıştır. Buraları görmeyi, buralardaki uçurumların kenarında dolanmayı pek arzu etmektedir. Manzaraya bakarken doğal olarak insanın karnı acıkabilir, bir de oralarda yarım ekmek arası kokoreç bulabilsek ne yenir. Lakin; Ablam öyle yarım ekmek arası, döner, kokoreç yiyecek bir insan değildir. Kendisi salaş yerlerden hazetmez, illaki yıldızlı bir lokantada oturmalı. Kendileri börtüböcekten hoşlanmadığı gibi hoşlananlardan da hoşlanmaz. Ablam bilmez ki, buralarda ne yılanlar, hem de çıngıraklısından, ne akrepler hem de karasından bulunduğunu. Ama sever buraları, buralarda bulunmayı çok ister.
Burası da ABD-Kanada sınırında bir yer olsa gerek. Yük trenleri mi yoksa yolcu trenleri mi ben pek ayırt edemedim ama Kanada deyince hep Ablam aklıma gelir. Orada ormanların içerisinde gölün kenarında tahtadan yapılmış bir evleri varmış bir dostlarının oraya gitmişlerdi bir defasında Ablam çok eylenmiş lakin Kanada dağ ayılarının varlığından da biraz çekinmemiş değildir. Ablam haklı bu fotoğrafı yollamakta. Şimdi o trenin lokantalı vagonunda oturmak, gölü, dağları, karlarla kaplı zirvelere bakarken sıcacık vagonda olmak ne harika bir şeydir. Genelde orada viski içerler galiba ama Ablam içkiden de hoşlanmaz, içenden de...
İşite bu! Bu da Hans Ağabeyimin yatı. Hans Ağabeyim denize aşıktır, her fırsatta atlar uzak denizlere gider, çok uzaklara gider. Hatta bir gün benim oralarada gelmiş Datça'ya ama ben o zamanlar orada yokmuşum.
Hans Ağabeyim, denizde, daha doğrusu suda olmayı karada olmaya yeğler. O kadar deniz fanatiğidir ki bir seferinde Almanya'da köylerinin bulunduğu yerde deniz olmadığına kızarak 5-10 arkadaş almışlar ellerine küreği, kazmayı, çapayı Allah ne verdiyse kazmaya başlamışlar. O kadar seviyorlar ki denizi, kaza kaza orasını göl haline getirmişler sonra yatlarını çekmişler kamyonla koymuşlar o göle. İşte Hans W. Ağabeyim böyle çok sever gölü, denizi.
Ablam bu tip görüntüleri çok sever. Ayın batışı, ayın bulutların arasından çıkışı, görünmesi, hele de sonbaharı o sararmış yapraklardan ötürü çok sever. O sararmış yaprakların üzerine basarak yürümeyi çok sever. Bu sararmış yaprakların illâki Çamlıca'da olması gerekir, başka yerdeki sararmış yapraklar olmaz mutlaka Çamlıca'da olmalı. :)
İşte bu da Ablamın çok sevdiği karelerden bir tanesi. Ablam bayılıyor böyle gri, yağmurumsu, ağlamaklı havalara. Bütün yaz boyunca deniz, havuz diye sayıkladı durdu. Kendisinde olan imkanlar başka birisinde olsaydı o şahıs dünyayı dolanırdı hem de 2-3 kez ama Ablam resimleri çok seviyor. Böyle romantizm kokanları bilhassa. Ah Ablam ahh kaç kere dedim gel buralara, otur incirin altında. Siz bir şeye karışmayın ne isterseniz ben hazırlarım sonra git, al seni çok seven yeğenlerini de yanına, denize mi gireceksiniz, havuza mı gireceksiniz gidin gezin, eğlenin. Gelmedi, daha doğrusu gelemedi, Ablamın bakmakla mükellef olduğu insanlar var, işte onları bırakıp bir yere gidemiyor Ablam...

Ben bu fotoğrafı pek anlayamadım. Ablamın böyle yerleri sevmemesi lazım lakin bu fotoğrafı da yollamış. Hiç tahmin etmiyorum Ablamın otlayan mandalardan, ineklerden hazedeceğini. Ama Ablam kış aylarını da çok sever, kış aylarında karların yağmasını, karları seyretmesini çok sever. Ama burada kış, yaz ve sonbahar içiçe geçmiş durumda. Dağlar kış, eteklerindeki nehrin etrafı yeşilliklerle kaplı yaz, beri tarafda ise sonbahar!

Abla, o kadar değişik bir yapıya sahipsiniz ki pes doğrusu, bir anda 4 mevsimi bile yaşayacak güç ve kudrettesiniz, halâ sol tarafım düğümlendi, sağ tarafım acıdı, troit bezim şey oldu, ter bastı, offf Abla, ne anlaşılmaz bir yapı buuuuuuuuu...

29 Ekim 2009 Perşembe

Ay ve aydınlık...


(Teşekkürler Suzi Abla...)

21 Eylül 2009 Pazartesi

Yollar, yolcular

KÜÇÜK BİR YOL ŞİİRİ

Yol nedir yol?
Karlı bir kış günü, bir otobüste
Tek arkadaş olarak yanında yalnızlığın
Yol nedir yol?
***
Yol umuttur çocuğum
Kars'a gitsen, Kars'ın
Haritada adı görünmeyen Hoçuvan'ına
Kanasa da için bugünkü gibi
Dostlarından, kavga arkadaşlarından ayrılışına
Yol umuttur
***
Yol umuttur
Çünkü nereye giderse gitsin insan
Yeni kavgaların içinde
Yeni dostlar bulunur...

(İsmail Uyaroğlu)

Bu vesile ile iyi günler dilerim Abla...

20 Eylül 2009 Pazar

Bayramın kutlu olsun Z.... Abla

BAYRAMLARI SEVMİYORUM ANNE

Yine bir bayram sabahındayım...
Yıllardır yaptığım gibi erkenden kalkıyorum.
Geceden kalma bir huzursuzluk var içimde...
Adını koyamadığım anlamsız bir boşluktayım...
Çocukkende böyle mi uyanırdım bayramlarda ANNE!
Alışkanlık olsa gerek....
.................................................
Canparem babamın bayramını kutluyorum dualarımla...
Tıpkı eskiden senin yaptığın gibi ANNE!
.................................................
Emanetteki gözyaşlarımı bırakıp, ağlıyorum sessizce....!
Sessiz ağlamak yetmiyor! hıçkırıyorum...
Biliyorum! sende ağlıyorsun bu sabah ANNE!
Hissediyorum şişmiş gözlerini...
Ama engel olamıyorum bir türlü ağlamama!
Çocukluğum geliyor bir an gözlerimin önüne...
Buruk bir tebessüm dökülüyor dudaklarımdan...
Hatırlıyorum da! Nasıl kalabalıktı evimiz, nasıl telaşlı!
Artık kimse yok! Telaş yapma bu sabah ANNE!
Düşünüyorum! Bayram ne demekti?
Çocukken benim için...
Yeni elbiseler giymek, el öpmek harçlık almaktı,
Harçlıkları sayıp sevinmekti,
Belki de babam'ın arabayla gezdirmesiydi...
Yaşadığım bayramlar böyleydi çocukken...
Neden? Şimdi sevinemiyor, gülemiyorum ANNE!
Söyleme!
Aslında, cevabını biliyorum sorularımın...
Ama kendime bile itiraf edemiyorum.
Bayramları artık böyle yaşamaktanYalnız kalmaktan, korkuyorum ANNE!
Biliyorum; eli öpülesi babamın sonsuzluğa gittiğini!
Biliyorum; ne de elimi öpecek kızkardeşimin hiç gelmeyeceğini!
Kendime söylerken bile bu gerçekleri...
Canım yanıyor yüreğim kanıyor ANNE!
Anlıyorum artık...!
İçimdeki karanlık boşluğu...
Durmak bilmeyen gözyaşlarımı....
Ve anlam veremediğim huzursuzluğu...
Çocukken sabırsızlıkla beklediğim bayramları...
Artık,BEN HİÇ SEVMİYORUM ANNE!

(Alıntı -ÜLKÜ-)

15 Eylül 2009 Salı

13 Eylül 2009 Pazar

Palmiye ağaçları


(35X25 Karton üzerine renkli kalem)

9 Eylül 2009 Çarşamba

Yeni yavru kedim

(Anne kedim)
(Anne kedim)
(Yeni doğan kedim)
(4 aylık ağabey kedi "KARABİDİK" kardeşine bakıyor)

(7 Eylülde doğan kedim)