3 Haziran 2012 Pazar

Köy Gezisi

Dün Aydın'ların köyü Akkaya'ya gittik. 

Köy, Osmancık'tan sonra İstanbul istikametine doğru 25 kilometre ilerde Kargı İlçemiz sınırları içerisinde.   
Osmancık'tan sonra 25 inci kilometreden sola dönüyoruz, 10 kilometre dağlara tırmanıyoruz. 

Köy yaylada olduğundan çok güzel bir görüntüsü var. Bazen başlarımız bulutlara değiyor, bazen karşı dağlarla aynı hizaya geliyoruz.  
Resimlerde de görüldüğü gibi dağların arasından akan sular şelale olarak aşağılara dökülüyor. Karların eridiği, yağmurların bolca yağdığı bu mevsimlerde şelaleyi seyretmek huzur veriyor insana. 
Köye geldikten sonra arabalarımızı köydeki evde bırakarak Aydın'ın sürdüğü traktörün sağına ben soluna MHRMH bindik. Bundan sonraki yolu traktörle gideceğiz. 
Biraz kalabalık olduğumuzdan dolayı bir kısmımız traktörün, römorkuna bindik. Römork rahat olmasa da, ufak arabaların bu yola giremediği için yapacak başka şey olmadığından dağlara tırmanmaya başladık. 
Gideceğimiz yer güzergahında köylülerin hayvanlar içsinler diye yapmış oldukları olukların önlerinden geçerken, su içmeye gelen ineklerle sıkça karşılaştık. 
Aydın'da uzun bir zamandır köyüne gelmediği için, yol üzerinde gördüğü köylülerini rastlayınca durup onlarla hasbihal etmeyi ihmal etmedi.  
Traktörü belli bir yere bıraktıktan sonra kadınlar yaya olarak, önlerine bağladıkları önlüklerine madımak toplamak üzere yol boyunca yürümeye başladılar. Madımak, öyle her yerde olmuyormuş, belirli yerlerde yığınlar halinde bulunuyorlarmış. 

Gerçi niyetimiz madımak toplamak değildi ama, "Madem köye geldiniz, madem de madımağın bol olduğu yerden geçeceğiz, madımak toplamamak olmaz" diyerek bellerine sarmış oldukları önlüklere toplamaya başladılar. 
Madımak toplayan çoluk çombalak...

Mübalağasız yarım çuvaldan fazla madımak toplandı. Pazarlarda madımağın neden bu kadar pahallı satıldığını da bu sırada anlamış oldum. Toplaması o kadar zahmetli ki, O ufacık otu gram gram, tane tane toplamak hiç de kolay değilmiş. 
Madımak toplamaktan sıkılan, acıkan ve görevden kaçmak isteyenler piknik yapılacak alana gelerek gerekli tezgahı kurduktan sonra salata, vs. yapmaya başladılar. 
Dibine oturduğumuz ağacı kimler yaptıysa bu şekilde keserek içini taşla doldurmuşlar. "Bunu neden yapmışlar acaba?" diye aklımdan geçirirken cevabı geldi.

Kovanları dar gelen arılar oğul verince ana arı kendi kovanından çıkarak, bir kısım arıları da yanına alarak, kendilerine daha başka yerler ararlarmış. Köylülerde arıların yabana gitmelerini istemedikleri için ağaçları bu şekilde, yuva yapmaya müsait hale getirerek arıların olur olmaz yerlere gitmelerini engeller, sonrada buraya kovanlarla gelerek, yanlarında getirdikleri kovanlara arıların girmelerini sağlarlarmış.   
Piknik yaptığınız yere, köylüler bir kavak ağacı kesip, içini oluk şeklinde oyduktan sonra topraktan çıkan suyu burada depolamışlar. Gelen geçen bu sudan faydalansın diye. 
Madımak toplama işi bittikten sonra yemek için millet seferber oldu. Herkese bir görev düşüyor. Kimi semaveri yakıyor, kimi sofrayı kuruyor, kimi ızgarayı yakıyor, kimi bir şeylerle uğraşıyor. Benim haricimde herkes bir şeylerle meşgul oldular. 
Ben de oturduğum yerden karşı ki dağlarda bulunan bir yayla evini görüntüledim. Yayla evi sol tarafta kalıyor. 

Burada da küçükbaş hayvanlar varmış, koyunlar.  
Gezinti bittikten sonra dünür Hüseyin beyin evine gelindi. Bunlarda yeni yavrulamış buzağılar. Annelerinin gelmelerini beklerken oynaşıyorlar.  
Mhrmh, bir ara traktörü kullanmaya heveslenip direksiyona geçti. Traktörün çalışma sesinden korkarak derhal traktörü terk etti. Dedim ben sana Mhrmh, bu taksi kullanmaya benzemez...
Hayvan sevgisi aşıladığım Ayşe'miz kendine bir köpek bulunca devamlı onunla oynadı. Köpek öyle eften püften bir köpek değil, boynundaki çatallı tasmadan anlaşıldığına göre sürüyü beklerken kurtlarla çok dalaşmaya girmiş bir köpek. 
Bu da köylülerimizin vaz geçilmezlerinden, olmazsa olmazlarından merkep, eşek, karakaçan...

Böylece bir cumartesi günümüzü de açık havada, hayvanlar ve tabiatla başbaşa geçirmiş olduk.

Hiç yorum yok: