11 Haziran 2012 Pazartesi

Gölünyazı Sulak Alanı

Bu sıra, ayın 26'sına, MHRMH'ın düğününe kadar epeyce bol zamanım olduğunda ve de sıkıltılı olduğumdan dolayı yerimde duramıyorum. Dostum, can yoldaşım arabamla devamlı bir yerlere gidiyorum.

Gerçi çocukluğumdan beri hep "uzak"lara gitmek istemişimdir lakin daha ağız tadıyla "uzaklara "gidemedim. Bir aralar çok sıkılmıştım buralardan, Namibya'ya gitmek istemiştim, hem de ölene kadar oralarda kalmak üzere yola çıkacaktım cesaret edemedim. 

Gerçi iki kere yurt dışına çıkmıştım ama ne çıkışlar. 2002 yılının Kasım ayında bir adamın korumasıyla ilgili İngiltere Londra'ya gitmiştim. Langorf adında bir otelde kalmıştık. Ben sanıyordum, adam sağı solu gezecek, ne gezmesi 3 gün boyunca odasından dışarı çıkmadı. Bana verilen talimatta; "Adamı bir saniye bile yalnız bırakmayacaksın"dı. Üçüncü gün çıkış hazırlığı verildi, tamam bir yerleri göreceğiz umuduyla toparlandım. Güzergâh Hava alanı, oradan İstanbul. Lanet olsun böyle yağmurlu bir geziye.

Gene aynı yıldı galiba Azerbaycan Bakü'ye gidilecekti. Korumasını yapacağım şahısla Trabzon Havaalanında buluşturuldum. Bakü'ye ayak bastığımızda ortalıkta bir hareketlilik vardı. Ertesi sabah olanlar oldu, 10-15 gün kadar süren bir isyan çıkmıştı. Bu sırada bana; "Güvenli bir yerde bekle" talimatı verildi. Arkadaş; ben ne bilirim Azerbaycan'ı, Bakü'yü, güvenli bir yeri. Ank. Özl.'le irtibat kurdum. Elçilik korumaları arkadaşların varoşlardaki evinde kaldım isyan boyunca. Bu sırada da 8-10 şişe büyük Simirnof vodka tüketmişim. 9 uncu gün; "Aynı güzergâhtan geri dön." talimatı verildi. 

İşte yurt dışı gezilerim (!) bunlar.  

Gelelim bu günkü gezimize. Çorum'a 20 kilometre mesafe bulunan, hep önünden geçerken; 'Acaba burası nasıl bir yerdir?' diye merak ettiğim Gölünyazı'ya geldim.   
Ana yoldan 100 metre kadar gittikten sonra Gölünyazı'nın sınırlarına girdim. Etraf tellerle çevrilmişti. Demirden giriş kapısı balyoz gibi kuvvetli bir şeylerle vurularak kırılmış, yerlere yatırılmıştı. Girişte de "İZİNSİZ GİRİŞ YASAKTIR" yazıyordu. 

Önce, dost kuvvetlerle yanlışlıkla bir çatışmaya girmemek amacıyla bir kaç defa 'Kimse var mı?, kimse yok mu?, alo, hemşerim, bekçi' gibi sözlerle bağırdığımda burasının Allah'a emanet olduğunu anladım ve arabamı kolayca döneceğim bir pozisyona getirdim.    
Az ilerideki seyir kulesine doğru yürüdüm. Burada da karşıma: "KULEYE İZİNSİZ ÇIKMAK YASAKTIR" yazısı dikildi. Ben de Allah'dan izin alarak kuleye çıktım.  
Kulenin tahtalarına Senjamini ayarlayarak kendi fotoğrafımı çektim. 
Kule yeteri kadar yüksekti, tüm Gölünyazı'ya da hakimdi. Gerçekten buradan etrafı seyretmek çok güzeldi. 
Tabi, rehbersiz falan gidildiğinde gezi görselliğiyle kalıyor. Bulunduğunuz yerin geçmişini, tarihini anlamanız işin bir şeylere ihtiyaç var. En azından bilgilendirici tabelalara falan. Bilgilendirme tabelaları "YASAK" tan başka bir şey değildi burada. 
Eve geldiğimde, internetten araştırdım. 

"Yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan eko sistemleri olan ve tarım amaçlı kurutmalarla tehdit altında bulunan ilimiz merkez ilçeye bağlı kırkdilim mevkiinde olup ,  çok zengin yaban hayatı barındırmasının yanısıra, yörenin su rejimini düzenleyen,iklimi yumuşatan, tortu ve zehirli maddeleri tutarak suyun kalitesini arttıran işlev ve değerlere sahiptir." 
Eymir ( Gölünyazı) Gölü Çorum ili Osmancık karayolu Kırkdilim mevkiinde 233.132m²alan kaplayan zengin biyo-çeşitliliğe ve ekosisteme sahip bir göldür.Alanda 30 çeşit kuş türü yaşamakla birlikte 69 tür göçmen kuş da konaklamaktadır.Göl çevresinde yer alan kuş türleri: Elmabaş patka,yeşilbaş patka ,dikkuyruk,sakarmeke,karabatak,mezgeldek,sığırcık,leylek, küçük ak balıkçıl,bıldırcın,tepeli toygar,saz bülbülü,ibibik,turna,saka, şahinidir.

Göl avlanma,saz ve kamışların kesimi,sulama suyu olarak suyun çekilmesi gibi faktörlerle yok olma tehdidiyle karşı karşıyayken 20 Mayıs 2003 tarihinde Çorum Valisi Erhan TANJU başkanlığında “Gölünyazı Sulak Alanı Koruma Eylem Kararı”alınmıştır.Bu karardan yola çıkarak gerçekleştirilen projede biyo-çeşitliliği koruma,sula kalanın çevresine uygun fidan dikerek ağaçlandırmak,kuş türleri ve diğer canlılar için yaşam alanı oluşturmak,Gölünyazı Gölü’ne uygun balık türleri atarak zenginleştirmek,ulusal ve uluslar arası düzeyde örnek statü kazandırmak,doğal hayatı araştıran ve inceleyen akademisyenler ve diğer meraklılarına gözlem imkanı sağlamak amaçlanmıştır.
Bilgileri http://www.adokbel.org bu siteden aldım. 

Site Anadolu Doğa ve Kültür Belgeselleri Derneğine aitmiş. Burasını da kontrol ve koruma altına almış sözüm ona bu dernek. 

Korunması, kontrolü bu dernek tarafından yapılıyormuş. Arkadaşlar bir de demişler ki: "takipçisi ve destekçisi olacağız"
Demek ki ADOKBEL'li arkadaşlar burasını bilemediğimiz bir amaçla korumuş kollamış ama belli bir zaman geçince terk edip gitmişler. 

Resimde gördüğünüz yarım metreden daha büyük bir Sazan balığı ölüsü. Bunun gibi etrafta daha nice ölü balıklar var. Bir kaç tanesini ellerimle toplayarak poşetlere doldurdum, burada pislik olmasın diyerek. Çok pis kokuyordu zira ölü balıklar. 

ADOKBEL'li arkadaşlar ve ya Çorum Valiliği ve ya Çorum İl Özel İdaresi; siz buraya 'YASAK' tabelalarıyla kimseleri sokmuyorsunuz, sonra bakımına, ölümüne, yıkımına karışmıyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış? Bu mantıksızlık karşısında gülmekten sinir krizlerine girdim.

Ama şöyle de anladım: Sayın büyüklerimiz, yani vali, mali gibi ilin ileri gelen ekabirleri canları sıkıldıkça buraya gelip seyir kulesinden bakarak stres atıyorlar, mis gibi havayı ciğerlerine çekiyorlar ve yanlarındaki elemanlara: "Buraya kimseyi sokmayın, buralar benim. Ben canım sıkıldığında buraya gelip, burada eşimle dostumla oturacağım sağımda solumda köylü, kentli, kasabalı görmek istemiyorum." 

Yanındakiler de büyük ihtimalle: "Başüstüne efendim, derhal efendim, emredersiniz efendim." diyorlar.    
Sonra da burada koruyacaklarına söz verdikleri doğanın gerçek sahiplerini bu hallere getiriyorlar.

YOOOOKK BEYLER BÖYLE BİR DÜNYA YOK. ADAMIN CANINI SIKMAYIN. GİDİN ORAYI HEMEN TEMİZLEYİN, BALIKLAR NEDEN ÖLMÜŞ ARAŞTIRIN, KIRILAN KAPIYI YAPTIRIN, BAŞINA BEKÇİ KOYUN AMA HELAL SÜT EMMİŞ BİRİNİ GETİRİN. BELEDİYE BAŞKANINIZ ÇORUM CADDELERİNE ADIM BAŞI ARABALARI PARK ETTİREN DEĞNEKÇİLER KOYMUŞ, ELLERİNE DE BİRER MAKBUZ VERMİŞ, VERMİŞ AMA MAKBUZU KESEN KİM? PARK PARASI 2 LİRA SOYSUZ DEĞNEKÇİNİN CEBİNDE. 


SÖYLEDİKLERİM SİZİN ASLİ GÖREVİNİZ, SÖYLENENLERİ YAPIN, İHMALCİLERİ CEZALANDIRIN SONRA BURAYA, YORUM KISMINA GÖREVİNİZİ YAPTIĞINIZA DAİR NOT YAZIN. BEKLİYORUM, HAFTAYA GENE ORADA OLACAĞIM.

Gelemer Ağası Gökhan.

6 yorum:

Basak dedi ki...

Sevgili Çağatay; Yazın çok güzel, ama üstüne alınması gerekenler ne yazıkki umutsuz vaka. Türkiye'de bir yer "koruma" altına alındımı korkmal lazım, genelde mahfının de başlangıcı oluyor bu durum:)

Mesaj atmışssınız, nerdesiniz diye, geç cevap verdiğim için üzgünüm. Biliyorsun, doğum nedeniyle blog dünyasından koptum, aslında doğum bahane oldu, günlük hayatta olup biten pek çok şey karşısında biraz nefes payı bırakmak istedim. YAzmak hevesim kaçtı, işte de yoğunluk artınca kopuş tam oldu. Yaniden yazmaya başlayacağım ama nasıl, ne zaman bilemiyorum şimdilik:) Doğum iznimin bitmesine az kaldı, son 1 aydır seyahtteydim, bebeğimizi de alıp gezdik, sonra uzun bir süre de ailemin yanında kaldım. HEr şey yolunda. Çok selamlar

ÇAĞATAY dedi ki...

Kardeşim Başak,

Hayırlı uğurlu olsun; Allah analı babalı büyütsün. İyi olduğunuza çok sevindim.

Sadece C. dedi ki...

Çağatay abi, senin geziler muhteşem olmuş, herkese nasip olmaz öylesi de.. Ama Türkiye içinde yaptığın gezileri severek takip ediyorum. Namibya'ya gitmek de kısmet olur inşallah ama geri dönmek kaydıyla! Sevgiler

ÇAĞATAY dedi ki...

Görüyorsun CERENMUS değil mi? Ne kadar talihsiz bir insanım.

Bu yaşıma geldim daha bir yeri göremedim ağız tadıyla. Sizlerin, bilhassa senin, Başağın ve J. arkadaşın bloklarını imrenerek, gıptayla okuyor, bakıyorum, oralar hakkında sizlerden bilgi alıyorum.

Namibya'yı da yavaş yavaş unutmaya başladım. Geçenlerde bir belgesel kanalında seyrettim, oraların doğa koşullarını kaldıracak durumda hissetmiyorum kendimi. Ufak ufak yorulmaya başladım.

Şu sıralar Orta Asya'ya "Atavatan'a taktım kafayı. Tanrıdağları'nın altında, Vey nehrinin kenarında kımız içmek istiyorum.

Bu gün bir arkadaşın bağına-bahçesine gitmiştim, yazıyı hazırlayınca yayınlayacağım.

Jardzy dedi ki...

Ne güzel yazmışsınız!

Kendime benzettim bir an. Çok hoş. Senjamin'e ayrı güldüm.
Arabayı çıkış yönünde park etmek falan. Harika.

Bayıldım yazınıza. Ben de Türk tarihine sardım bu aralar. Şimdilik kaynak bilgisi topluyorum.
Şu para gelsin, ilk size yollayacağım kitabı. Hatta öyle bir para gelse, buraları gezsek. Size sponsor olurum. Ah keşke.

http://www.tastakiturkler.com/

ÇAĞATAY dedi ki...

İnşallah istediğiniz gibi olur.

Verdiğiniz linkden kitabı inceledim. Daha öncede incelemiştim çok güzel ama çokta pahallı.

Gezilerde genelde çadır kullanıyorum, daha bir başka güzel oluyor, şehirlerde kalmıyordum dağlarda, ormanlarda kalıyordum. Arabama da kamuflajlı bir branda örtüyordum yanımdan geçen kurt-kuş bile beni fark etmiyordu.

Daha önceleri gezilerime ait eski fotoğraf makinelerinin fotoğrafları var elimde ama fotoğrafları bilgisayara atmadım. Gerçi onlar mazide kaldı.