9 Haziran 2012 Cumartesi

Obruk Barajı

Dün Şrf'yi de yanıma alarak Obruk Barajı'na gittim. Niyetim hiç görmediğim barajı yakından görmek, tutabilirsem bir kaç da balık tutmaktı. 

Çorum'dan çıkarak Laçin ilçemize geldim, buradan Dodurga yol ayrımından Dodurga istikametine dönerek Kızılırmak isimli bir köprüden  geçtim. 
Köprüyü geçer geçmez Oğuzlar istikametine sola Obruk Barajı yoluna saptım. 
20 kilometre kadar daha gittikten sonra barajın elektrik üreten, ne diyorlar ona adını bilmediğim tesislerinin önünde durarak, yoldaki bariyerleri atlayarak fotoğraflarını çektim. Senjamin bu sıralar keyifsiz olduğundan görüntüler de randımansız çıkmaya başladı.  
Ben, baraj nedir, özellikleri nasıl olur bilmediğim için buraya Wikipedia'dan aldığım bilgileri yapıştırmakta fayda gördüm. 

Obruk Barajı, Çorum'da, Kızılırmak üzerinde, sulama, içme suyu ve enerji üretmek amacıyla 1996-2002 yılları arasında inşa edilmiş bir barajdır.
Toprak gövde dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 12.000.000 m3, akarsu yatağından yüksekliği 127,00 m., normal su kotunda göl hacmi 661,11 hm3, normal su kotunda göl alanı 50,21 km2'dir. Baraj 5.538 hektarlık bir alana sulama hizmeti verirken, 203 MW güç ile de yıllık 473 GWh'lik enerji üretmektedir.

Barajın kenarından kenarından Oğuzlar ilçemize kadar gittiysem de arabamla girecek, barajın sularına yaklaşacak kadar bir giriş bulamadım. 
Barajda tutulan su 50 kilometre kadar bir alanı suların içerisinde bırakmış. Kimi yerlerde suyun altında kalmış binalar, elektrik direkleri ve ağaçlara rastladık.  
Barajın kenarına ancak bu kadar yanaşabildim. Balık tutma ümitlerim barajın soğuk sularına düştüğü için yanımızda balıklara yem olarak kullanacağımız malzemeleri Şrf ile beraber yedik. 
Ben, Gelemer Ağa'sı...
Dönüşte bereketli Kızılırmak deltasının kenarlarına köylülerimiz tarafından ekilen çeltik tarlalarını seyrettik. 
Pirinç olacak çeltikler uzamışlar, yeşillenerek suyun altından çıkarak güneşle tanışmışlardı. Bundan sonraki yaşantıları güneşin vermiş olduğu parıltılarla devam ettirecek olan çeltik filizleri...
Dönüşe geçtiğimizde, Afrika-Arabistan Yarımadası taraflarından gelerek yurdumuzda hayata gözlerini açan, doğdukları bu kutsal coğrafyayı ömürleri boyunca unutmayıp her sene buralara gelecek olan göçmen leyleklerle karşılaştık. Annelerinin yanında, annelerinin güvenle hazırlamış olduğu yuvada daha uçmayı öğrenemeyen yavru leylekler Senjaminle karşı karşıya geldiler.   
Senjamin dedim de aklıma geldi. geçen seneler anne kedim üç yavru yaptığında küçük kızım Dlr, beni aramıştı; "Baba kedinin 3 yavrusu oldu isimlerini ne koyalım?" Ben de demiştim: "Benjamin, Senjamin, Ojamin." (Tüm arama motorlarında bu üç kelime arandığında bu fikrin benden çıktığı anlaşılacaktır)

Küçük Dlr'm bunu unutmamış seneler sonra Amerika, Seattle'a gittiğinde dönüşte bana bu, şimdilerde mızıkçılık yapan Senjamin'i getirmişti. 
Asfalt yola çıkmadan önceki son direğin tepesindeki anne leylek ve yavrularının bana bakışları o kadar hoşuma gitti ki, onların bu bakışlarını hafızama hüzünle kaydettim, yıllar sonra bile unutmamak kaydıyla...

Hiç yorum yok: