24 Haziran 2012 Pazar

Köye Davete Gittik...

Damadımın köyünde adetmiş, düğünden önce köylülerine yemek vermek. Bu yemekte bizlerinde, yani benim ve Şrf''nin de bulunması gerekiyormuş. 

Bu gün de yeğenim Ayşe'nin üniversite sınavlarının son imtihanı vardı, saat 10:00'da sınava gireceği okula götürüp bıraktım. Saat 12.15'de de kendisini, köye gideceğimiz kafile ile alıp köyün yolunu tuttuk. 

Köye iki araba olarak gittik. Köye girdiğimizde dünürüm Hüseyin bey tarafından karşılandım. 
Son yıllarda 30 hane kadar kalan köyün Hüseyin beyin evinin önüne bir branda serilerek güneşlik yapılmış, köylüye burada yemek verilmiş. Haliyle biz biraz geç gittiğimizden dolayı dünürümün köylüleriyle fazla konuşamadım.   
Dünürüm, köyün adetine uyarak, danalarından birini keserek köyün tecrübeli hanımlarıyla birlikte kazanlarda bir şeyler yapmışlar. 
Danayı kesip, yüzüp, doğrayıp yemek haline getirmek Enişte beyin göreviymiş. Enişte Hüseyin bey, Osmancık'ta inek, dana, buzağı çiftliği olan dünürüm Hüseyin beyin bacanağı Hüseyin olur...

Kendisi bu sabah erkenden kendi hayvanlarını yemleyip erkenden Osmancık'tan köye gelmiş. Eşiyle birlikte gene bütün çevikliğiyle, yerinde duramayarak çalışmış.  
Bize, evin içerisinde bir sofra kuracaklardı biz kabul etmedik. Bizim köylülerimizden ne farkımız vardı ki, biz neden onlarla birlikte oturup yemeyelim ki? Bunun üzerine bize de orada bir masa kuruldu. 

Zaten biz de; ben, Mhrmh, Şrf, yengesi, kızı Ayşe, oğlu Ahmet, kardeşi Ahmet, eşi Nesrin, oğlu Mustafa ve küçük oğlu Hakan olmak üzere on kişiydik.  
Dünürüm Hüseyin bey, ben ve bacanağı Hüseyin bey...
Çorum'dan Kargı'nın Abdullah Yaylası kesiminde bulunan Akkaya Köyüne bir buçuk saatte gelmiştik. Saatler: 14:00'ü gösteriyordu, haliyle acıkmıştık. Gerçi ben rejimde olduğum için az yemeğe özen gösteriyordum. Son günlerde 94 kiloya kadar düştüm ama nasıl düştüm bana sorun. Hoca'nın dediği gibi: "Damdan düşenin halinden damdan düşer anlar." 

Tabağıma az miktarda tavuk eti karışımlı keşkek aldım.  
Bacanak Hüseyin beyin kendi elleriyle yapmış olduğu kavurmanın yanına çok az pilav aldım. 
Yaprak sarmasını ne kadar yediğimi hatırlamıyorum. 
İçinde ceviz parçaları bulunan un helvası. Ama bundan çok yedim. Yapıldığı kazandan sıcak sıcak getirilip servis yapılınca rejimi falan unuttum. 
Damadım Aydın; kendisi her ne kadar, "Ben köylüyüm." dese de babası onun köyde doğduğundan beri hiç bir işe yaramadığını söylemekte. Kendisi Bolu İzzet Baysal mezunu olmakla Dodurga'da Mhrmh ile ayı okulda eğitmen. Doğruyu söylemek gerekirse kendisini sevmeye başladım.  
Yemeğe başlamadan önce benim tarikat...
Yeğenlerimden dördü, (Şrf'nin yeğenleri) 

Soldan sağa, Ahmet, geçenlerde Hitit Üniversitesinden mezun olan makine mühendisi; Mustafa, (Şrf'nin ikizi Ahmet'in büyük oğlu) Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi 5 inci sınıf (Bu sene beş bitti) öğrencisi; ben Ağa Enişte, Ayşe'miz, Hakan, (Mustafa'nın kardeşi) İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği 3 üncü sınıf öğrencisi.  
Yemekten sonra yürüyelim, köyü biraz gezelim dedik. Tabi ki yeğenlerden traktöre binmeye sıra gelmedi. Direksiyondaki Mustafa. diğerleri, Ahmet, Hakan, Ayşe, Mhrmh, Damat Aydın.     
Biz de Şrf. ve kardeşi (İkizi) Ahmet (Kayınbiraderim Öz. Baş.kom) ile dağlarda yürüyerek köyün panoramik görüntüsünü seyrettik.   
Dünürüm Hüseyin bey, tam bir Türk köylüsü. Bunca yaşına gelmesine rağmen çocukları için her türlü fedakarlığa katlanıyor. Evinde bir tek eşiyle birlikte kalmasına rağmen köşesine çekilip kendisini emekli etmemiş; yorulmak, usanmak, bıkmak, dinlenmek bilmeden çalışıyor. "Yaşadığım sürece üreteceğim." diyerek her yıl Kızıl Irmak deltasında, atadan kalma 50-60 dönümlük çeltik alanını işlediği gibi büyük baş hayvanlarına bakmayı da ihmal etmiyor. 

Bu hayvanların bakımını içine girmeyen bilemez. Hastası oluyor, doğumu oluyor, yiyeni-yemeyeni oluyor, kaçanı-göçeni oluyor, daha sayamayacağım kadar eziyetli olan bu hayvanları beslemek o kadar kolay değil. Yazın sal çayıra da kışın ne yiyor bu hayvanlar?  
Şrf, (eşim) her türlü hayvanı sever. Anında iletişim kurar, ben en çok onun bu yönünü seviyorum. 
Hüseyin bey, bütün bu işlerin arasına buğday, çavdar, arpa ekmeyi de sığdırıyor. Ekmesin de ne yapsın adam? En yakın market 25 kilometre ötede. Bunun 10 kilometresi dağlara çıkan dik rampalı ham toprak yol. Ekmeği her dakika fırından alacak hali yok ki. Kış ayları köyün yolları kapalı zaten. Buğday olmasa ekmeği kim yapacak? Satılan buğdaydan arta kalanlarla kendilerine ekmek yapıyorlar, hayvanlarına yem yapıyorlar.

Hüseyin bey, sen ve senin gibilerin kıymetini bilemiyoruz, affedin bizi. Bizler "Ekmek yoksa pastada yeriz." 

Fotoğrafta Hüseyin beyin buğdayını, sapından, taşından, çöpünden ayıran makinesi görülüyor. 
Köyde adetmiş, düğüncü, evine Türk bayrağı asarmış. 
Makro, ne yapalım, çoğu zamanımız böyle. yakına bakıyorum Senjamin gibi, uzağı göremiyorum...

3 yorum:

Jardzy dedi ki...

Buradaki adetlerden pek farkı yok. Yemek verilmesi, yemeğin kendisi dahil.

Yeğenlerle çekilen fotoğraf harikaymış.

Makro da çok güzel.

fermina daza dedi ki...

ben de sarma yemeye başlayınca kendimi durduramıyorum. ilk kimin aklına geldiyse yapmak, çok saygı duyuyorum gerçekten.

ÇAĞATAY dedi ki...

J. arkadaşım; genelde bu yemekler hep standart oluyor galiba. Anadolu'nun tüm bölgelerinde aynı gördüm ben de.

f.d. arkadaşım; sarma özel olarak yapılınca güzel oluyor, içerisinin malzemeleri yaratıcılık kullanılarak çeşitlendirilince tadına doyum olmuyor.

Kalabalık yemeklerde baştan savarak yapılıyor galiba, kim uğraşacak binlerce sarmayla, sar gitsin, yensin...