14 Ekim 2012 Pazar

Osmancık Pirinç Kültür ve Sanat Festivali ve Haşim Ağabeyim...

Bu cumartesi Haşim abimler geldiler Ankara üzeri. Sungurlu'dan telefon ettiler, "Gökhan, Çorum'a yaklaştık..." diye. İyi ki geldiniz Haşim abi, sizleri çok özlemiştik. 
Dodurga'da Aydın hocaların evinde sabah kahvaltısı yapıldıktan sonra Osmancığa Pirinç Kültür ve Sanat Festivalinin son günü yapılan at yarışları etkinliğine katılmak üzere yola çıkıldı. 
Yolda bir pınar başında su içme bahanesiyle durarak fotoğraf çekindik. Dut ağacının altında. 

Ha, bu arada; Ceren, hep sen bizi kıskandıracak değilsin ya, biraz da biz seni kıskandıralım:) 
Festival dahilinde yapılan at yarışlarının bulunduğu hipodruma gelindi.  
Atlar, at sahipleri, seyirciler ve protokolle hakem heyeti yerlerin aldılar. 
Haliyle bizlerde arabalarımızdan çıkarttığımız taburelerimizle en önde yerlerimizi aldık.  
Koşacak yerli atlar yavaş yavaş ısınmaya başladılar. Vezirköprü, Amasya, Merzifon, Sinop, Kastamonu, Devrekani, Adapazarı, Bolu gibi yerlerden gelen at ve sahipleri de vardı. 
Senjamin'in objektifine takılanlardan bir de atın üzerinde telefonla konuşan yarışçılardan birisiydi.   
Yarış başlamadan önce, yarışacak olan atlar ve sürücüleri topluca Mehmetçiklerimiz ve ATATÜRK için saygı yürüyüşü yaptılar. 

Protokolde milletvekillerimizden bürokratlarımıza kadar herkes mevcuttu.  
Yarış proğramının ilk koşusu eşekler yarışıydı. Bu katagoride 5 eşek yarışacaktı. Damadım Aydın Hocanın eniştesi Hüseyin beyin babası 67 yaşındaki Ahmet TEKECİ abi, "Ben eşeğim Çoraplıyla araba üzerinde yarışacağım." diye tutturması üzerine Hakemler Heyeti Ahmet abiyi diskalifiye etmek yerine, Osmancık Belediyesi'ne 40 yıldan fazla emek vermesinden dolayı 'Tek başına ve Şeref yarışçısı' olarak parkurda 1 tur atmasına izin verdiler. 

Ahmet abi ve 16 yaşındaki eşeği Çoraplı (Ön ayaklarına giydirmiş olduğu çoraplardan dolayı eşeğin adı Çoraplı kaldı) yaklaşık 1 buçuk kilometrelik parkur alanını yüzünün akıyla tamamlayarak günün ilk ödülünü almış oldu.   
Daha sonra diğer eşekler yarıştılar. 
Sonra rahvan atlarının yarışları başladı. 
Organize mükemmeldi. Atları gruplara ayırarak koşturdular. Her grubun birinci atı sonra final için koştular. 

Deste, Küçük Deste, Baş altı ve Baş olarak koşular aksatılmadan devam edildi. Şu bir gerçek ki anons eden görevliden tutun hakem heyeti ve festivalde emeği geçen tüm belediye görevlileri görevlerini insan üstü bir güçle yaptılar. 
Boylardan birini kazanan at ve sürücüsü. Rahvan atlar ve amatör sürücüleri alınlarının akıyla yarıştılar. Elbette yarışın bir kazananı olacaktı, atına iyi bakan, atını seven at sahipleri ve sürücüleri kazandılar, elbette diğer atlar ve sürücüleri de canla başla yarıştılar. Bu arada atların huysuzlukları da oldu, o ayrı konu. 

Burada at yarışlarını amatörce izleyenler arasında bulunan ben, tüm birincilerin fotoğraflarını çekmek isterdim ama bu işlere yabancı olduğumdan çekebildiğim fotoğraf kareleri bunlar.  
Yerli rahvan atların koşusundan sonra günün merakla beklenen Arap atları hipodruma çıktı. Onlar ne güzel atlardı, onlar ne huysuz atlardı, seyisleri ve jokeyleri zor zaptediyordu atları. Atlar koşmak için çırpınıyorlardı. Onlar profesyonel atlardı, yerlerinde duramıyorlardı. Ankara'dan, İstanbul'dan İzmir'den gelmişti her biri. Onların beyinlerinde ve bedenlerinde koşmaktan, kazanmaktan başka hiç bir şey yoktu... Jokeyleri de zayıf, ufak tefek ama canavar gibi çocuklardı. İşte bundan sonra başladı her şey...

Belediye görevlisi anons etti, "Seyircilerimiz, bu atlar bildiğiniz atlara benzemez, bunlar koşmak için yaratılmışlar, koşu sırasında gözleri kimseyi görmez, lütfen alanı boşaltın, kenardaki seyircilerimiz kendinizi emniyete alın koşu sahasına yakın durmayın..."  

İkinci virajı alıp ilk düzlüğe girdiklerinde ben ve marabam Şrf, Enişte Hüseyin'in kamyonetinin üzerine çoktan çıkmış yarışı oradan takip ettiğimiz bir sırada atlar uçarcasına önümüzden geçerken, çılgınca koşan atların nallarından kamyonet zangır zangır titriyordu. 

Üçüncü virajı alıp ikinci düzlüğe giren Arap atlarından (fotoğrafta ikinci sırada görülen) biri, hipodrumun düzlüğünün mesafesinin kısa olmasından dolayı hızını alamayarak takla attı. Arap atı sürüklendikten sonra kalkmayı başardı, talihsiz jokeyinin kaç takla atıp yere çakıldığını göremedim, ortalık birden karıştı. Jokeye yardım etmek için sahaya girenler, gözleri kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen atların son sürat kaza yerine doğru koşmaları, insanların çığlıkları, belediye görevlisinin anons etmeleri 3-5 saniyeye sığan mahşeri bir kalabalık, ambulans sirenleri, kara jokerin yaralanmasıyla son buldu. 

(Gazete haberi burada.)

  
Sırada İngilizler vardı, Türk topraklarında doğmuş, büyümüş, koşmuş artık Türk atı olmuş İngiliz ırkı atlar vardı. Gene ufak tefek canavar gibi jokerlerin altında...

Seyirciler işin vahametini anlamış olacaklar ki ön tarafları boşaltarak biraz geri gidip ayakta seyretmeye başladılar. Kameramın önünden şimşek misali geçen atları görüntülemekte epey zorlandım.    
Bu sefer atlardan biri, iyi meyil verilmemiş toprağın üzerine doğru koştu bir an.

Koşmasıyla sağa kaçması bir oldu zavallı atın, anında yavaşladı. Ayağı, sol ön ayağı diz kapağından çıkmıştı atın, acı içerisinde topallıyordu ama gene de mağrurdu. Ayağı kırılmıştı, o heybetli at, o hızına rüzgarın, kasırgaların yetişemeyeceği at vurulmayı bekleyecekti, bir kaç zaman daha...

Burada benim kızdığım nokta, bizi acılar içerisinde bırakan iki olay hep bilinçsizce yaşanmıştı. Bu atlar kum ve ya çim pistlerde koşan saf kan atlardı. Bu atları neden beton gibi olmuş toprakta koşturdunuz ki? Neden bir önlem almadınız? Bu atları çağırmasaydınız buralara... 

Zehir oldu bütün günümüz... Büyük acılar içerisindeyim.
Neyse, ben gene yazıma devam ediyorum. 

Bu bizim Ahmet abimizin Çoraplı'sı. Koşudan sonra bizim bulunduğumuz yere çekti Çoraplı'yı. Çoraplı, 16 yaşındaki merkep önüne konan yiyeceklerle yorulmasının unutulması sağlandı. 
Çoraplı'mızın çorapları. 
Marabam Çoraplı'nın çektiği arabanın üzerinde. Koşudan sonra Çoraplı'yı seven kızlar...
Bu sırada unutmayalım Haşim ağabeyim ve Değerli yengem Birsen Hanım pirinç satıcımız Ahmet'in dükkanından pirinç ve çeşitli bakliyatlar alırken. 
Bir varmış bir yokmuş misali Haşim ağabeyim ve yengem, geldikleri gibi sessizce, ıssız ve sessiz yollardan giderek gözden kayboldular.

Haşim abi, seni çok seviyorum, ellerinden öpüyorum. Her zaman yolun açık olsun, Allah'a emanet ol abimm...
Osmancık Pirinç Kültür ve Sanat Festivali'nin son etkinliği olan at yarışlarının bitiminden sonra çiftliğe geldik. Enişte Hüseyin bey, Çoraplı'yı ve arabasını kamyonetinde çiftliğine kadar getirdi. 
Ben, Çoraplı'nın kamyonetten indirilmesine nezaret ettim. 
16 yaşındaki Çoraplı'yı MHRMH Hoca ne kadar sevmeye kalksa da Çoraplı yorgun görülüyordu.   
Enişte Hüseyin bey yavruları büyütmüş, seneye kurbana hazırlayacak...
Yavruların tatlılığı, çok seviyorum hayvanın her çeşidini. 
Kedisiz ev olur mu? 
Hele hele köpeksiz? Akıllı ve terbiyeli köpek Alaca...
Çilli horozun eşi Çilli tavuk...
Çiftlikten Osmancık ilçemizin görüntüsü. 

Çalışkan, saf ve temiz Osmancık halkımız bütün senenin emeği olan pirinçlerini sattı. Esnafa olan mazot, ilaç, gübre parasını ödedi. Parasız geçirdiği zamanlarda sattığı hayvanlarını, davarlarını yerine koydu, önümüzdeki sezona kadar rahat bir nefes almak üzere köylü köyüne, kentli kentine gitti. Aldığı para günün şartlarına göre çok az da olsa mutlu olmasını bildi. "Nerede bu devlet, nerede bu millet?" gibi serzenişlerde bulunmadı hiç bir zaman... Dostlarıyla, sevenleriyle, yerli yabancı Osmancık'a gelen turistlerle paylaştı alın terini... Değerli Osmancık halkı...
C. Kardeşim; sen bunu görmüşsündür evde. İşte bu Gürcüce yazılı etiketi üzerinde bulunan ve Beer yazan 12 derecelik, 2,5 litrelik sert içeceği (Bira mı, şarap mı? olduğunu bilemediğim, Haşim ağabeyime göre Tatlı bir şarap) Değerli yengem bana getirmiş, üşenmeden, erinmeden.

Değerli yengem! Çok teşekkür ederim. Sağ olunuz var olunuz...

8 yorum:

Jardzy dedi ki...

ben kıskandım, C'yi bilemicem :)



ÇAĞATAY dedi ki...

Hayır, biliyorum siz kıskanmazsınız.

Sadece C. dedi ki...

Ben de duble kıskandım :)) İnşallah birdahaki sefere ben de olayım aranızda!

ÇAĞATAY dedi ki...

Yanımızda değildin ama her konuşmada, her güzel bir şey görüşümüzde, her ilginç bir durumda hep yanımızdaymışın gibiydin.

fermina daza dedi ki...

zavallı ata çok üzüldüm, belki vurmazlar da emekliye ayırırlar?

ben o çoraplı'yı yerim! benim bi gün eşeğim olduğunda adı hazır şimdiden: nazlı.

ÇAĞATAY dedi ki...

Ben de kesin alacağım köye yerleştiğimde. Adını daha düşünmedim...

Bir de düşünüyorum bunlar canlı insan gibi hayvanlar laf anlıyor söz dinliyor, hastalığı olur, bakımı olur vicdan azabı çekmeyim sonradan. Ufacık muhabbet kuşuna bile kıyamıyor insan, ne yapmalı, ne etmeli? diye düşünüp duruyorum...

Adsız dedi ki...

Atların yaşadığı 2 üzücü kaza hariç güzel bir gün geçirmişsiniz gibi. Fotoğrafların hepside çok güzel.

mercan

ÇAĞATAY dedi ki...

İyi bir gündü yenge. Şfr'de sıkılıyordu zaten iyi oldu.