13 Mayıs 2012 Pazar

Karabibik'imizi Çiftliğe Bıraktık...

Karabibiğimiz baharın da gelmesiyle epeyce sıkılmaya başlamıştı. Evimiz dar gelmeye başlamıştı Karabibiğimize. Balkonun kenarlarından aşağıdaki kedilere bağırması, aşağıya inip onlarla oynamak istemesi haliyle bizleri de çok üzüyordu. Hayvanın özgürlüğünü elinden almıştık. 

Yırtıcı büyük kedilerin akrabası olduğundan dolayı özgürlüklerine düşkün oluyordu kediler. Apartman dairesinde yaşamaları gerçekten çok zor bir olaydı onlar için, en sonunda karar vererek Karabibiğimizi Damadım Aydın'ın Osmancık ilçemizde bulunan teyzesinin kocası, eniştesi Hüseyin beyin çiftliğine götürmeye karar verdik. 

Çiftlik, Osmancığın dışında dağların ve ormanların arasında, arabaların ezme korkusundan uzak bir yerde olduğundan Perşembe günü Şrf'ye izin alarak Mhrmh ve Aydın'ın da o gün derslerinin olmadığından faydalanarak Osmancık'a geldik. Karabibiğimizi sepetine koyarak yaz aylarını geçireceği çiftliğe geldik.     
Çiftliğe geldiğimizde köylülerin hasretle bekledikleri bereketli yağmurlar yağmaya başladı. Karabibiğimizi Kasım ayına kadar buraya emanet bırakmayı düşündük. Kasım ayında, havaların soğuduğunda tekrar evimize, doğduğu yere götüreceğiz Karabibiğimizi. 

Çiftlik evinin görüntüsü böyle. Birinci kat çiftlikte çalıştırılacak aile için düzenlenmiş. İkince katta Hüseyin beyle eşi Aysel hanım kalmakta, üçüncü kat ise misafirlere ayrılmış. Bina henüz yeni yapıldığından daha dış cephe boyası yapılmamış.   
Hüseyin Bey, İstanbul'da çalıştıktan sonra anadan, babadan kalanları da yan yana koyarak bu çiftliği yaptırmış. Çiftliğin yeri babadan kendisine intikal ettiğinden dolayı Hüseyin bey binaları biriktirmiş olduğu paralarıyla yaptırmış. 

Halen yavrularıyla birlikte 45 kadar büyük baş hayvanı bulunmaktadır.  
Hüseyin Bey'in en çok sevdiği bu iki hayvanmış. Hattızatında bunlar üç kardeşken birisi ölünce iki tanesi kalmış. Cinsini de söyledi ama aklımda tutamadım. 
Hüseyin Bey, sabah ve akşam bu hayvanlara muntazaman yemlerini vermektedir. Hüseyin Bey, o kadar hareketli bir adamdır ki; hareketleri hızlı çekil bir filme benzemektedir. 

Burada Hüseyin Bey hayvanı sağarken, bir yandan da yavru buzağı annesini emiyor. 
Hüseyin Bey, hayvanlarını yemlerken. 

Hüseyin Beyin anlattıklarına göre, inek deyip geçmemek lazımmış. Bütün hepsi konuşulanları, ayak seslerini, hatta araba seslerini bile ayırt edip, içeriye kimin geldiğini sezinliyorlarmış. Mesela, veterinerden çok korktukları için veterinerin sesini duyunca telaşlanıyorlarmış, 

Yemlerinin verilme saatini 5 dakika geçirsin hemen hepsi bir ağızdan bağırıp Hüseyin beyi çağırıyorlarmış. 
Ufak hayvanlarla, yeni doğanlar birbirlerinden ayrı yerlerde tutuluyormuş. Bunlar daha oyun hayvanı olduklarından kendilerinden daha küçüklerle oynarlarken onlara istemeyerek de olsa eziyet edebiliyorlarmış.  
Bizler gelmeden önce Hüseyin Bey fırında etli, kaşarlı, yumurtalı, pastırmalı, kavurmalı pideleri yaptırmış bile. 
Sabah kahvaltısı bol unlu-hamur işli, yağlı pidelerle yapıldıktan sonra sıra öğle yemeğine gelince üçüncü katın terası temizlendi, malzemeler çıkartıldı. 
Burada bulunan ocak yakıldı. 
Hüseyin beyin daha önce kesmiş olduğu danaların etleri çıkartıldı, ocakta nar gibi kızartıldı. 
Patlıcan, biber ve domatesler közlenerek salatalar yapıldı. 
Herkesin bir görevi oluyor, misafir misafir dinlenmiyor burada. Herkes bir işlerle uğraşmak zorunda. 
Benim işim de fotoğraf çekmek. Resimde görülen Osmancık'ın en son evleri. Bu evler Hüseyin beyin akrabalarının, babasının, amcalarının, amcaoğullarının evleri. Bu kısım olduğu gibi Hüseyin beylerin sülaleye ait. 
Çiftliğin hemen arkası Orman Bakanlığının çam ormanlarıyla çevrili. 
Amcaoğullarının evlerinin yakından görüntüsü. 
Ben, Gelemer Ağası.
Burada Karabibiğimize arkadaş olacak iki tane daha kedi bulunmakta. Resimdeki kedi rahmetli anne kedime ne kadar da çok benziyordu. 

Kediler burada hiç aç kalmıyorlarmış. Tarla fareleri, çiftlik fareleri, kertenkele ve kuşlarla besleniyorlarmış. 
Çiftliğin köpeği genelde evin arka tarafından ormanlık kısımda bulunuyormuş. Geceleri buradan gelen domuzlara havlayıp onları çiftliğe sokmuyormuş. 
Karabibiğimiz ilk önce buraya alışamadı. Sepetinden çıkartır çıkartmaz saman balyalarının arasına girerek kendisine güvenli bir yer buldu. İneklerin, danaların, buzağıların seslerini ilk defa duyunca hayli korktu, yadırgadı buraları. 

Karabibiğimizi yeni yerine bırakarak gittik. 
Dün, 14 Mayıs günü çiftliğe gelip Karabibiğimizi çağırdığımızda hemen sesimizi duyarak orman tarafından geldi, çatıya güvenli bir yere çıkarak bizleri tanımaya çalıştı. 

Çok meraklı bir kedi olduğundan orman tarafının keşfine çıkmıştı anlaşılan. 

Kısa zamanda çiftliğe alışmış, kendisine kız arkadaş bile bulmuş, devamlı onunla oynuyormuş. Çiftliğin köpeği de Karabibiğe alıştığı için ona bir şey demiyormuş. 
Şrf, gelirken getirdiği, Karabibiğin en çok sevdiği tavuk haşlamalarını annesin elinden yedi. 

Karabibiğimizi, gerçekten de buraya alışmış bir vaziyette gördük. Açlıktan zayıflayacağını sanmıştık ama bilakis şişmanlamıştı bile. 

Sağ olasın Hüseyin bey, sağ olasın Aysel hanım, Karabibiğimize baktığınız için.  
Öğleye doğru Damat Aydın'ın anne ve babasının Ova dedikleri, bu mevsimlerde köyden inerek pirinç tarlalarında çalışmak üzere gelip 3 ay kadar kaldıkları yerleşim bölgesine geldik. 
Aydın'ın anne ve babası Hüseyin beyin Kızıl Irmak deltasında bulunan çeltik tarlalarını sürüp ektikten sonra akşamları kaldıkları yerler. 

Ben köydeyken inmişler ovaya. Burada çeltik ekecek tarlaları olan köylüler 4-5 aylığına köyden buraya inerler. İnerken, Kedi, köpek, tavuk, inek, koyun, keçi, eşek ne kadar canlıları varsa onları da getirirlermiş yanlarında. 

Traktör, römork, su tankı, çapa, pulluk lazım olan tüm malzemeleri yanlarında getirerek hasat sonuna kadar köylerinin kapılarına kilit vurarak buraya getirirlermiş.  
Hayvanlar dağlar yayılmakta olduklarında ahırlar boştu. Sağ taraftaki çalılarla kapatılmış bölüm akşam hayvanlar geldiklerinde kaldıkları yermiş. Sol taraftaki taş yapı ise malzemelerini koydukları bölümmüş. 
Burası da tavukların akşamı geçirdikleri kümesmiş. Tavuklar bütün gün evin civarında kendi kendilerine yayılıyorlarmış. Yılan yavrusui akrep, kene ne varsa tertemiz yapıyorlarmış etrafı tavuklar. 
Ova evinden İstanbul-Samsun karayolunun manzarası. Biraz daha geri planda ise Kızıl Irmağın ilerisi ve gerisinde bulunan çeltik ekilen bereketli topraklar görülmektedir.  
Hüseyin bey, derhal semaveri yakarak çay yapmaya başladı. Dediğine göre çay "Camış kanı" gibiymiş. Yani kıpkırmızı...
Ova evinin içindeki ocakta ise öğle yemeği hazırlıkları başladı. 
İkindiye doğru, yavrularını merak eden onlara süt vermek isteyen anne inekler yavaş yavaş gelmeye başladılar. 
Yemekler yendikten sonra meydan arsız tavuklara kaldı. Tavukların Şrf'nin elinden ekmek kırıntılarını yerken. 
Yolculuk zamanı başlamıştı, dönüşe geçecektik ki. Ova evinin köpeği Şrf'yi o kadar çok sevmişti ki "İlla ben de sizinle Çorum'a geleceğim diye tutturmaz mı..."

1 yorum:

fermina daza dedi ki...

karabibik'in iyileşmesine çok sevindim! çiftlik hayatı ne güzel, keşke biri beni de götürüp çiftliğe bıraksa :)