21 Mayıs 2012 Pazartesi

Argos in Cappadocia veya Dlr'nın Çalıştığı Otel (1)

18 Mayıs Cuma günü, Dlr'nın mezuniyet töreninden sonra Uçhisar'da ki çalıştığı butik otele gittik. 

"argos in Cappadocia" otelinde Dlr'nın görevi otele gelen yabancı turistleri karşılamakmış.  
Otel, Uçhisar'da ufak bir mahalleye kurulmuş. Otelin Arnavut kaldırımlı 4 sokağı bulunmaktadır. 

Kapadokya'nın kalbindeki Eski Uçhisar Köyü'nde; binlerce yıllık bir manastır yerleşkesi, buna bağlı mağaralar, yer altı tünelleri ve tarihi evlerden oluşan kalıntıların titiz restorasyonuyla hayata geçirilen Argos in Cappadocia; eşsiz bir konaklama deneyiminin yanı sıra, konuklarına anlam dolu bir bakış açısı sunuyor.
Arabamızı otelin park yerine bıraktıktan sonra Dlr'nın misafiri olmak için otele ait olan sokaklardan yürüyerek Dlr'yı takip ettik.    
Muhteşem güzellikteki otele ait konakların, bahçelerin önünden geçerek...
Otelin cafesi olan "tıraz cafe"ye girdik. 
Aklımıza dahi gelmeyecek olan müthiş bir noltalji yaşıyorduk.
Otelin konumu, dizaynı, görüntüsü "Dünyanın en romantik 10 oteli" arasına girmekte haklı olduğunu gösteriyordu. 

Resepsiyondaki ödüllerden bir tanesi de "Dünyanın en romantik 10 oteli" belgesiydi. 
Otelin hemen otopark kısmının yanında bulunan bu doğal dağ kütlesini otel satın alarak müze haline dönüştürmeye karar vermiş ve içerisinde restorasyon çalışlmalarına başlamış.  
Tıraz cafe'den içeri girdiğimizde bu görülen merdivenlerden aşağıya inerek restoran ve cafe kısmının orta katındaki, UNESCO'nun Dünya Mirası listesindeki toprakları seyretmek üzere balkon kısmına geçtik.  
Bölgeye has dekorasyonlarla bezenmiş restoran kısmı. 
Duvarlarında bölgede yıllardan beri kullanılan kaşık, çatal ve bıçakların sergilendiği eşsiz bir koleksiyonla karşılaştık. 
Pencereden bakıldığında müze haline getirilecek olan dağ kütlesi bütün ihtişamıyla gözlerönündeydi. 
Balkondaki manzara anlatılamayacak kadar muazzamdı. 

Milyonlarca yıl önce Erciyes ve Hasandağı'nın püskürttüğü lavlar ve küllerden doğan; binyıllar boyu erozyonun, keşişlerin, rahiplerin ve taş ustalarının nakış gibi işlediği benzersiz bir coğrafya... Kışın beyaz gelinliğini giyen, baharda pınarların şırıltısıyla coşan, kırmızı güllerle ala bulanan, yazın bülbül namelerinin yabani iğde kokularına karıştığı baş döndüren bir doğa harikası.

İçinden geçilip gidilsin diye değil, her anında, her noktasında yaşanabilsin, tadına doyasıya varılabilsin diye kurgulanmış, binlerce yılın görkemine küçük dokunuşlar ve basit birkaç nesne eklenerek ortaya çıkarılmış yaşama alanları.

Birbirine açılan kapılar ve merdivenlerle inilip çıkılan bağlantılar. 
Otelin mutfak kısmı. 
İsteyenin, istediği yere, istediği manzaraya karşı oturacağı bir birinden güzel yerler. 
Özel konumu, yamaca kademeler halinde yayılan konakları, yaşam alanlarını birbirine bağlayan benzersiz peyzajı, otantik yerleşime olan estetik sadakati, incelikli iç dekorasyonu ve üstün hizmet kalitesiyle, bölgede fark yaratıyor. Yüzlerce yıllık masalsı bir diyarın içinde kaybolmak veya otelin konaklarını birbirine bağlayan yer altı tünellerinde tarihin fısıltılarını duymak isteyenlerin yeri. 
Biz, Erciyes Dağı'na bakan kısma oturduk.

Hiç yorum yok: