Enderun-i Hümayundan, yani Osmanlı saray üniversitesinden yetişen sadrazamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrazamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrahim Paşa, Nevşehir (Muşkara)'da dünyaya geldi. İş bulmak için İstanbul'a gelmiş ve Eski Saray masraf katibi Mustafa Efendinin delaletiyle (tavsiyesiyle) 1689'da sarayın Helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrahim Efendi hizmetleri ile zamanla yükselip Darüssaade ağasının yazıcı halifesi olarak Padişahın bulunduğu Edirne'ye gitti. Şehzade Ahmet'in padişah olmasından sonra 1703'te Darüssaade ağası yazıcılığına tayin edildi. Bu vazifedeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı. Ancak Sadrazam olan Çorlulu Ali Paşa onu Edirne'ye gönderdi.
1715'te Mora Seferine çıkan Veziriazam Sialhdar Damat Ali Paşa, İbrahim Efendi'yi mevkufatçılıkla beraberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (katiplik) işi ile vazifelendirildi.
İbrahim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Peter Varadin Muharebesi'nde bulundu. Mağlubiyetten sonra vaziyeti Padişaha arz etmek üzere bir arıza ile ordu tarafından Edirne'ye gönderildi. 3.Ahmet çok güvendiği İbrahim Efendi'yi geri göndermeyerek birinci ruznameci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716'da sadaret kaymakamlığına tayin etti.
İbrahim Paşa, 1717'de Şehit Silahtar Ali Paşa'nın ölümüyle dul kalmış bulunan 3.Ahmet'in kızı Fatma Sultan’la nikahlanarak Damat oldu. İbrahim Paşanın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılarla barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de veziriazamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Antlaşması'nı imzaladı. Aynı yıl Venediklilerle de barış yapıldı.
İbrahim Paşanın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında İran ile bir kez savaş yapıldı. Ancak oluşturulan genel barış ortamında devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lale, Çırağan, Sadabad ve diğer mesirelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanayi müesseselerinin kurulması onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrahim Paşa, Eylül 1730'da meydana gelen Patrona Halil İsyanı sırasında Sultan III.Ahmet'in heyetiyle birlikte vardığı karar uyarınca öldürülerek cesedi isyancılara teslim edildi.Cesedi paramparça edildi.
Devlet işlerine vakıf, düşünceli, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Padişahın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.
Damat İbrahim Paşa'nın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fatıma Sultanla beraber İstanbul'da Şehzade Camii yakınında yaptırdıkları dershane (Darülhadis), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane gelir. İstanbul'un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesire yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o tarihte Niğde'ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahaliyi getirip,aşiretleri iskan ile burayı kaza yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki cami, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imaret yaptırdı.
İstanbul'da kitap satan esnafta bulunan nadide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa'ya gönderildiğini öğrenen İbrahim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphaneler tesis etti. Ayrıca İstanbul'da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayi ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrahim Paşa'nın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lale Devri ile başlayan park ve bahçelik de bu gayretli sadrazam sayesinde gerçekleşti. Ancak 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa'da görüldü.
Paşa'nın külliyesinin duvarları o kadar yüksek ki duvarlardan ötürü bahçe görülmemektedir.Burada zamanında çeşmelerinden gürül gürül suların aktığı, büyük bir el işçiliğiyle yapılmış çeşme bulunmaktaymış.
Caminin şimdilerde kullanılmayan kapılarından birisi. Kapının üzerinde Osmanlıca 'Aleyküm Selam' yazmaktadır. (Tercüme: MHRMH)
Burası, Camin şimdi kullanılan giriş kapısı.
Giriş kapısının üzerindeki Osmanlıca yazılar.
Damat İbrahim Paşa tarafından 1726-1727 yıllarında yaptırılan külliye; cami, medrese, imaret, sibyan mektebi, hamam, kervansaray ve çeşmelerden ibarettir.
Cami, mermer işçiliği ile birlikte Lale Devri bezeme anlayışını en iyi yansıtan kalem işi bezemelerle süslüdür.
Camiin şadırvanı.
Şadırvanın tavanındaki süslemeler.
Bu bina, Damat İbrahim Paşa külliyesinin medrese (okul) bölümüdür. Şimdilerde Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Medresenin bahçe avlusu. Karşıdaki Atatürk'ün büstüdür.
Kütüphanenin içerisinden görüntüler.
Görevlilere sorduğumda, kütüphanede el yazması her hangi bir eserin bulunmadığını, olanların tamamının 5-10 sene kadar önce topluca Ankara'ya gönderildiğini söylediler.
Kütüphane kısmının tavanlarındaki işlemeler.
Gene kütüphane bölümünün duvar işlemeleri.
Burası da Külliyenin hamam bölümü.
Külliyenin topluca bir görüntüsü.
Medrese kısmında bulunan bu çerçevede Damat İbrahim Paşa'nın soy ağacı görülmektedir.
Şehir merkezindeki parklardan birinde bulunan Paşa'nın heykeli önünde ben...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder