Bende pek akraba olmadığı için Şerife'nin akrabalarından, ikizi Ahmet ve çocukları, ağabeyi Mehmet ve çocuklarıyla, kaynana, gelin gibi akrabalarını da yanlarına alarak 17 kişilik bir gurup 3 araba eşliğinde sabahın erken vakti yola koyulduk.
Osmancık ilçesi istikametinde ilerleyerek sırasıyla; Sarmaşa, Osmaniye, Kırkdilim köylerini, Laçin ilçesini geçip Dodurga yol ayrımından, Dodurga ilçesine girmeden sağdan Kargı köyüne dönerek 1.873 metrelik tırmanışa geçtik.
Toprak yolda ilk etapta İncesu köyünü geçerek,
Fındıkköy yol ayrımından sola devam ettik. Çam ve meşe Ormanlarla kaplı bölgelerde, tek tük yayla evlerine rastlayarak yolumuza devam ettik.
Tepelerde kendi halinde yalnız evleri arkamızda bırakarak 1 inci ve 2 nci viteslerle iki saate yakın bir yolculuk sonunda,
Mehmet abinin gelininin babası Osman amcanın yaylasına geldiğimizi mandasının yavrusunu görünce anladık.
Yaylanın her yeri buz gibi kaynak sularıyla doluydu. Buralarda büyük baş hayvanları yetiştirmek o kadar da zor değilmiş. Osman amcanın dediğine göre hayvanlar sabahları erkenden kendileri yayılmaya gidip akşama doğruda kendileri geliyorlarmış.
Dağlardan inen kar-yağmur sularının neden olduğu erozyondan çam ağacının birisi tam dere kenarında yıkılarak doğal bir köprü oluşturmuş.
Yaşlı çam ağaçları Orman Mühendisleri tarafından işaretlendikten sonra Orman görevlilerince kesilip ihale usulüyle satılıyormuş.
Gençler yaylayı o kadar çok sevdiler ki; "Hayat Maximumda Zıplayışı"nı hep birlikte yaptılar.
Kayalarda şekil şekil durarak bol bol fotoğraf çekinip stres attılar.
Zaman, yavaş yavaş akşama kavuştukça inekler yayladaki otlaklarına gelmeye başladılar.
1.873 rakımlı, İnegöl Dağı üzerinde bulunan Karaca Yaylası'nın derme çatma yayla evleri...
Burası da Osman amcanın yayla kulübesi. Kulübede yiyecek her şeyi mevcut Osman amcanın. Et, süt, yoğurt, yumurta, bal bol miktarda var.
Öğlenleyin kendi getirdiklerimizi yedikten sonra akşama da Osman amcanın mayalı ve yanıçlarından yedik. Kadınlar bu işle görevliydiler, yapılan ekmeklerin içerisine haşhaş'da koymuşlar öyle bir lezzetli olmuş ki anlatılamaz...
Kayın biraderim Başkomiser Ahmet ve Osman amcamızla yayla hakkında epeyce konuştuk.
Toprak yolda ilk etapta İncesu köyünü geçerek,
Fındıkköy yol ayrımından sola devam ettik. Çam ve meşe Ormanlarla kaplı bölgelerde, tek tük yayla evlerine rastlayarak yolumuza devam ettik.
Tepelerde kendi halinde yalnız evleri arkamızda bırakarak 1 inci ve 2 nci viteslerle iki saate yakın bir yolculuk sonunda,
Mehmet abinin gelininin babası Osman amcanın yaylasına geldiğimizi mandasının yavrusunu görünce anladık.
Yaylanın her yeri buz gibi kaynak sularıyla doluydu. Buralarda büyük baş hayvanları yetiştirmek o kadar da zor değilmiş. Osman amcanın dediğine göre hayvanlar sabahları erkenden kendileri yayılmaya gidip akşama doğruda kendileri geliyorlarmış.
Dağlardan inen kar-yağmur sularının neden olduğu erozyondan çam ağacının birisi tam dere kenarında yıkılarak doğal bir köprü oluşturmuş.
Yaşlı çam ağaçları Orman Mühendisleri tarafından işaretlendikten sonra Orman görevlilerince kesilip ihale usulüyle satılıyormuş.
Gençler yaylayı o kadar çok sevdiler ki; "Hayat Maximumda Zıplayışı"nı hep birlikte yaptılar.
Kayalarda şekil şekil durarak bol bol fotoğraf çekinip stres attılar.
Şekilden şekile girdiler...
Ben de boş durmayarak yaylanın güzelliklerini görüntüledim.
Zaman, yavaş yavaş akşama kavuştukça inekler yayladaki otlaklarına gelmeye başladılar.
1.873 rakımlı, İnegöl Dağı üzerinde bulunan Karaca Yaylası'nın derme çatma yayla evleri...
Burası da Osman amcanın yayla kulübesi. Kulübede yiyecek her şeyi mevcut Osman amcanın. Et, süt, yoğurt, yumurta, bal bol miktarda var.
Öğlenleyin kendi getirdiklerimizi yedikten sonra akşama da Osman amcanın mayalı ve yanıçlarından yedik. Kadınlar bu işle görevliydiler, yapılan ekmeklerin içerisine haşhaş'da koymuşlar öyle bir lezzetli olmuş ki anlatılamaz...
Kayın biraderim Başkomiser Ahmet ve Osman amcamızla yayla hakkında epeyce konuştuk.
Osman amca burada eşiyle birlikte kalmaktaymış. Akşam olunca iki göz odalı kulübelerine çekiliyorlarmış, ben pek yorulmuyorum diyor Osman amca, her şey tıkır tıkır sat gibi işliyormuş. Yayımaktan gelen hayvanları eşi sağıyormuş, Osman amca kendisine bir traktör almış "Canım sıkıldıkça atlıyorum traktöre geziyorum, hayvanları kontrol ediyorum, sütler biriktikçe köye götürüp kooperatife teslim ediyorum" diyor.
Geceleri korkulacak bir durum olmadığını da belirtiyor. Ara sıra kurt ve çakal ulumaları olduğunu, hayvanların insanlardan korktukları için kulübelerin yanlarına gelemediğini söylüyor. Geçenlerde köyden gelirken babayiğit bir köpek getirdim, diyor Osman amca. Lakin köpek tek başına sıkılmış, kaçarak köye geri dönmüş.
Akrebe ve yılana hiç rastlamamış daha Osman amca. Kene varsa da tavuklar yiyormuş zaten.
Yaylada elektrik olmadığı için aydınlatmayı lüküsle (Ufak piknik tüplerine takılan lamba) yapıyorlarmış. Gerektiğinde de traktörün aküsünden seyyar bir kabloyla lamba çekiyormuş.
Akşama doğru güneş yaylayı terk etmeye başladı, grup diyorlar galiba buna, kızıl grup...
Bütün gün bomboş olan kulübelerin önündeki boşluk akşam olunca kendiliğinden otlamaktan gelen inek ve mandalarla doldu. Osman amcanın 20 tane iken ve mandası varmış.
Burası da yaz kış akşamları soğuk olan Osman amcanın kulübesinin içindeki soba ve yakacakları.
İhtiyarlar, ağır toplar üşüdükleri için yemeklerini içeride, gençler ise dışarıda yediler.
Tabii ki ben ağa olduğum için derme çatmada olsa masa ve oturakta yedim yemeğimi...
Bir ara manda yanımıza kadar geldi, ufak bir kulübede yavruları olduğu için gelmiş anne manda,
Malaklarını (manda yavrusu) merak etmiş demek ki.
Yaylada elektrik olmadığı için aydınlatmayı lüküsle (Ufak piknik tüplerine takılan lamba) yapıyorlarmış. Gerektiğinde de traktörün aküsünden seyyar bir kabloyla lamba çekiyormuş.
Akşama doğru güneş yaylayı terk etmeye başladı, grup diyorlar galiba buna, kızıl grup...
Bütün gün bomboş olan kulübelerin önündeki boşluk akşam olunca kendiliğinden otlamaktan gelen inek ve mandalarla doldu. Osman amcanın 20 tane iken ve mandası varmış.
Burası da yaz kış akşamları soğuk olan Osman amcanın kulübesinin içindeki soba ve yakacakları.
İhtiyarlar, ağır toplar üşüdükleri için yemeklerini içeride, gençler ise dışarıda yediler.
Tabii ki ben ağa olduğum için derme çatmada olsa masa ve oturakta yedim yemeğimi...
Bir ara manda yanımıza kadar geldi, ufak bir kulübede yavruları olduğu için gelmiş anne manda,
Malaklarını (manda yavrusu) merak etmiş demek ki.
Bir manda yoğurdu yedik, ben hiç böyle yoğurt yememiştim, bıçakla kesip yiyorsun bildiğimiz yoğurtlardan sert oluyormuş manda yoğurdu... Birde bu manda yoğurdundan ve dağlardan toplanıp kurutulmuş çeşitli otlardan yapılan bir çorba hazırlamışlar, ben böyle bir tat ne gördüm, nede duydum.
Vaktin nasıl geçtiğini kimse anlayamadı. Eve döndüğümüzde saat tam: 03:00 olmuştu...
Vaktin nasıl geçtiğini kimse anlayamadı. Eve döndüğümüzde saat tam: 03:00 olmuştu...
1 yorum:
DEMEKKİ HEP DUYDUGUM YAYLA*BUYMUS!MUHTESEM*****SANKİ DÜNYA ESKİMEMİSDE!YENİ DOGMUS GİBİ!*BİZLERMİ?EU:( GİBİ İGRENC HAVALI KOCAMAAN SEHİRDE,GEBERİYORUZ;(
-NE YAPALIM,SANIS DOGMAK SİZLERİNKİ GİBİ OLSA GEREK*ALLAH DAİM ETSİN*
Yorum Gönder