30 Aralık günü gittiğim Çorum Elitpak Hastanesi doktoru beni bir üniversite hastanesine sevk edeceğini ama 'Ankara mı, Samsun mu?' demesi üzerine. 'Samsun' dedim.
'Ankara' desem hem bana uzak olacak hem de kalabalık olacağını tahmin ettiğimden dolayı Samsun'a sevkimi istedim.
1 Ocak sabahı saat 04:00'de refakatçim Şrf ile yola çıktım. Merzifon ilçesini geçtikten sonra bir kar yağmaya başladı ki anlatamam. Silecekler bile yağan karı silmeye yetişemiyordu. Belli ki bu yağışta kimseler yola çıkmayı göze alamamıştı, yollar bomboştu. Kamyoncular bile yollara çıkmayıp kamyonlarını müsait bir yerlere veya dağ lokantalarına çekmiş kaloriferlerini yakıp kamyonlarında uyuyorlardı.
Kar yağışı Çakallı Geçidini geçip Samsun'a 30-40 kilometre kalıncaya ve sabahın ilk ışıklarına doğru kesildi. 70 kilometre boyunca önümü görmekte zorlandığım yol en nihayet bitmiş, Sabahın sisli ışıklarında Samsun görünmüştü...
Çok sevdiğim bu şehirde biraz dolandıktan sonra Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hastanesine geldim.
Kaydımı falan yaptırdıktan sonra beklemeye başladım.
Sevk edildiğim Dermatoloji Anabilim Dalının girişi. Bu bölümün ilk hastası bendim. Benden erken gelen olmamıştı daha.
Bu kadar büyük bir hastane görmemiştim. İçerisinde hangi bölümler yok ki? Adını, sanını ilk defa duyduğum bölümler vardı. Hatta 'Tüp Bebek Bölümü' yazısını okuyunca bir gülme tuttu beni. Daha önceleri İstanbul'un büyük hastanelerinden Çapa, Cerrahpaşa, Haydarpaşa Numune Hastaneleri gibi hastanelerle kıyaslayacak olursam oralar bu hastanenin yanında çok ufak kalıyorlar. Yüzlerce metre uzunluğundaki koridorlarda ki o insan kalabalığı, sedyede, tekerlekli sandalyelerde ki hastalar. Diğer büyük bir binada Çocuk Hastanesinin bulunması, diğer bir binada Diş Hastanesi, velhasıl kafam karma karışık oldu.
Hastanenin kendisi ve yerleşkeleri sanki ufak bir kasaba büyüklüğünde. Mesainin başlamasına az bir zaman kala bir araç trafiği yaşandı ki hayretler içerisinde kaldım. Koskocaman körüklü otobüslerin biri geliyor biri gidiyor, dolmuşlar, minibüsler, ticari araçlar, taksiler, en çok da acayibime giden yolcu otobüslerinin de hastane önüne gelip, Erzincan, Tokat, Ordu, Giresun, Çorum, Sinop gibi illerden gelen hastaları Üniversite hastanesinin giriş kapısına kadar bırakmaları oldu.
Bu kadar hasta kalabalığını görünce sağlığın ne kadar önemli olduğunu anladım. Doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar gerçekten de hastalarla yakından ilgileniyorlar. Hatta benim doktorum muayenesini bitirip, tahlillerimi aldıktan sonra hemen reçetesini yazmadı. 'Konuyu Hocamla görüştüm bir de kendisi gelip bakacak.' dedi.
Sağ olsun doktorlarımız, Ulu Önder ATATÜRK boşuna dememiş, 'Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz' diye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder