Dedemiz Lütfi MUSAAĞAOğLU'nun en çok sevdiği ve önem verdiği bağ. Dedemiz, buranın üzümlerinden 'İSTEK' markalı rakılar imal edermiş. O zamanlar İnhisar Dairesi, şimdiki TEKEL daha kurulmamıştı. İmal edilen rakılar Samsun limanından İstanbul'a gönderilirmiş.
O zamanlar dedemin Önden kurmalı Fort marka kamyoneti bile varmış. Ben yetiştiğimde Fort marka kamyonetin ön konsülünü görebilmiştim. Artık araba o taşlı, çamurlu yollarda kullanıla kullanıla miyadını doldurunca ön konsülü sökmüşler, şimdilerde yerinde apartman olan Albayrak caddesindeki evimizin rakı imal edilen büyükçe 'Haymalık' denilen yerinde içerisine öte beri koymak için duvara çakılı vaziyette görmüştüm Fort'un ön konsülünü...
Dedem vefat edince rahmetli dayım Cevdet Bey ilgileniyordu tüm bağlarla. Kendisi Postanede Telgraf memuru olmasına karşın tüm bağları idare ederdi.
Gel zaman git zaman sonra Çorum'da bu bağlarla ilgilenecek kimseler kalmadığında yavaş yavaş satılmaya başlandı. Önce Ilıca'da bulunan bağ satıldı, sonra İpeklik mevkiinde bulunan bağ.
İpeklik mevkiinde satılan bağın üzerinde şimdi Lozan Evler denen büyük binalar bulunmakta.
Daha sonra Albayrak caddesindeki iki katlı Konak'la rakı imal edilen müştemilatı kat karşılığı müteahhide verildi.
En son da dedemizin çok sevdiği 7,5 dönümlük İçerdere Bağı elden çıkartıldı.
Resimde görülen çatısı uçmuş bağ evinin önünden arkada görülen Eskiekin köyü yoluna kadarki 7,5 dönümlük bakılmaya bakılmaya orman haline gelmiş bağ yok fiatına satıldı.
Sağdaki büyük kayanın az ilerisinde dedemizin kendi elleriyle yaptığı, yaptırdığı büyük baş hayvanlarının barınağı olarak kullanılan bina, yokluğumuzdan dolayı köylüler tarafından talan edildi. Önce binanın kiremit ve tuğlaları söküldü, daha sonra doğrama ve ahşap kısımlar götürüldü...
Sağdaki büyük kayanın az ilerisinde dedemizin kendi elleriyle yaptığı, yaptırdığı büyük baş hayvanlarının barınağı olarak kullanılan bina, yokluğumuzdan dolayı köylüler tarafından talan edildi. Önce binanın kiremit ve tuğlaları söküldü, daha sonra doğrama ve ahşap kısımlar götürüldü...
50 yıldan beri kimsenin ilgilenmediği bağ yavaş yavaş orman halini aldı. Dedemizin diktiği ağaçlar bakımsızlıktan kurudu, yollar tabiatın yağmurlarına, kanunlarına dayanamadı...
Bağı alan her kimse güle güle kullansın. Uzaktan gördüğüm kadarıyla bağ evinin üzerini iş makineleriyle düzeltmiş, kayaları ve ormanları açarak tek katlı, muhteşem manzaralı bir ev kondurmuş dedemizin bağına, güle güle otursun...
Soldaki pembe evin bulunduğu yere 'Yanığın Hanım'ın Bağı' derlerdi. Evin bulunduğu yerde havuz vardı. Az ilerde bir havuz daha vardı biz o havuza giderken buradan geçerdik.
Çatısı uçmuş Bağ evinde hepimizin anısı vardır. Çorum'a yaz tatillerine geldiğimizde doğruca buraya gelirdik. Geceleri bile burada kalırdık. Dedemizin açtığı kanallardan evin önünden dere gibi su akardı. Önünde Cevdet dayımın diktiği sebzeler olurdu.
Soldaki pembe evin bulunduğu yere 'Yanığın Hanım'ın Bağı' derlerdi. Evin bulunduğu yerde havuz vardı. Az ilerde bir havuz daha vardı biz o havuza giderken buradan geçerdik.
Çatısı uçmuş Bağ evinde hepimizin anısı vardır. Çorum'a yaz tatillerine geldiğimizde doğruca buraya gelirdik. Geceleri bile burada kalırdık. Dedemizin açtığı kanallardan evin önünden dere gibi su akardı. Önünde Cevdet dayımın diktiği sebzeler olurdu.
Ev müteahhide verilmeden çok önceleri dedemin atları da varmış ama ben onları göremedim, ben zaten dedemi de hiç göremedim. Yalnızca Haymalığın duvarına yaslanmış tek atın çektiği bir at arabası vardı onu görürdüm. Tekerleklerine çelik çember geçirilmiş, işlemeli tek atın çektiği Kovboy filmlerindeki gibi bir arabaydı.
Ayva, erik, badem, armut, ceviz ağaçları vardı hatırladığım kadarıyla... Şimdilerde hiç bir şey kalmamış o günlerden. Çatısı uçmuş bir kelikden başka...
O zamanların tozlu, topraklı, taşlı yolları şimdilerde asfaltla kaplanmış, her bağ evinin önünde belediyenin çöp bidonları, yollarda sokak lambaları...
Kandilkaya her zamanki yerinde...
Dedemiz Lütfi MUSAAĞAOĞLU. Kucağında annem, yanında Fikret teyzem, dedemin solunda rahmetli dayım Cevdet Bey...
O zamanların tozlu, topraklı, taşlı yolları şimdilerde asfaltla kaplanmış, her bağ evinin önünde belediyenin çöp bidonları, yollarda sokak lambaları...
Kandilkaya her zamanki yerinde...
Dedemiz Lütfi MUSAAĞAOĞLU. Kucağında annem, yanında Fikret teyzem, dedemin solunda rahmetli dayım Cevdet Bey...
Not: Fotoğraf 1928 yılında çekilmiştir.
1 yorum:
eline sağlık, güzel anlatmışsın yine..okudukça o güzel günleri hatırladım,büyükannemin bitmek bilmez enerjisi ve sevgisi,hep birlikte yaptığımız piknikler, içtiğimiz semaver çayları,elmalar ve armutları dalından koparıp yemenin tadı,sessiz ve duru yaz geceleri,anlatılan hikayeler ve eskilere ait hatıralar sanki dünmüş gibi..o zamanlar insanlar bunlarla mutlu idi..belki çok imkan yoktu ama olanların kıymetini ve tadını hissederdik..eski bir otomobil koltuğu veya kilometre saati bize nice hayaller kurdurur ve oyalardı..biliyorum o günler ve o mekanlar hiç geri gelmeyecek ama hatırlaması bile yetiyor..tekrar teşekkürler, yazılarının devamını bekliyorum..sevgiler...
Yorum Gönder