Sabah 09:00 gibi evden çıktım. Çorum-Osmancık Karayolunun 10 uncu kilometresinde tabelaları takip ederek sola döndüm.
Yollar... İşte benim çok sevdiğim yollar... Cennet Ülkem...
Sırasıyla; Paşaköy, Hamamlıçayköy, Çukurören, Türkler, Ayaz ve Çatak Köylerini geride bıraktıktan sonra Çatak Tabiat Parkına tırmanmaya başladım.
Yolun sağında Sonbahar karşımda kapı gibi duruyordu... Yaprakları civciv sarısı rengini almış olan ağacın altında oturup bir sigara yaktım.
Yollar... İşte benim çok sevdiğim yollar... Cennet Ülkem...
Sırasıyla; Paşaköy, Hamamlıçayköy, Çukurören, Türkler, Ayaz ve Çatak Köylerini geride bıraktıktan sonra Çatak Tabiat Parkına tırmanmaya başladım.
Yolun sağında Sonbahar karşımda kapı gibi duruyordu... Yaprakları civciv sarısı rengini almış olan ağacın altında oturup bir sigara yaktım.
Karşıda, bulutlarla sarmaş dolaş olan Çatak Tabiat Parkının büyülü görüntüsü beni çocukluğuma götürdü. İlk gittiğim gün de bu günkü gibi heyecanlanmıştım...
Yol üzerinde büyük ihtimalle Devletimiz tarafından yaptırılmış atıl binalar bulunuyordu. Allah bilir hangi vali, hangi kaymakam yaptırmış bu binaları... Çorum'da görev yaptıkları 2-3 sene içerisinde kaç defa buralara geldilerse? Bu yollardan geçerlerken traktör üzerindeki veya eşek sırtında yük taşıyan köylülerimle kaç defa hasbihâl edip dertlerini dinledilerse...
25 kilometrelik bir yolculuktan sonra, gri bulutlarla sarmaş dolaş olan Çatak Tabiat Parkı'na vardım.
Kapısında, girişinde tabelalarla karşılaştım. Belli ki görevlilerde düze inmişlerdi, bekçi kulübelerinde kimseler yoktu...
Doğal yapısı, manzara zenginlikleri özelliklerine sahip bulunması nedeniyle sahanın 387.5 hektarlık bölümü 1984 yılında Tabiat Parkı olarak tesis edilmiş.
Sağı solu kolaçan ettiğimde benden başka bir Allah'ın kulunun olmadığına tanıklık ettim. Kendi kendime: "Gökhan, çıkart tabiat parkının keyfini." dedimse de tek başına parkın markın tadı çıkmıyor, adamın içine bir ürperti geliyor. Ufak bir çıtırtı, ağaçlarda kuşların çıkarttığı her hangi bir ses sağ elimi sol belime atmama neden oluyordu. Belimdeki 'Soğuk demir' sıcacık duruyordu...
Karaçam, Sarıçam, Meşe, Ardıç, Alıç, Böğürtlen, Göknar, Titrek ve Kavak ağaçlarının hakim olduğu bitki örtüsü ziyaretçilere peyzaj güzelliği sunuyor.
Guruplar halinde gelenlere büyükçe kamelyalar yapıldığı gibi, ufak aileler içinde tek kişilik oturma grupları ağaçların aralarına serpiştirilmiş.
Gelen ziyaretçiler için büfe vazifesi gören bina ve müştemilatı önümüzdeki sezona kadar açılmayacakmış gibi durmaktaydı.
Yaban Domuzu, Kurt, Çakal, Tilki, Sansar, Kartal, Atmaca, Şahin gibi zengin yaban hayatına sahip parkta görünürde kimseler yoktu, bir ara ufaktan bir köpek havlaması duydum...
Parkın sonuna doğru ilerlediğimde sol tarafını yamaca vermiş bir bina gördüm. 13 yatak kapasiteli Sosyal Tesisler burasıymış demek ki. Uzun zamandan beri kimselerin kalmadığı camlarının yeni değiştirildiğinden anlaşılıyordu.
Binanın girişi zincir ve asma kilitle kapatılmış olmasına rağmen fotoğraf çekmek için kapının üzerinden atlayıp tesisin bahçesine girdim. "Alo", "Kimse var mı?", gibi laflarım karaçam ve sarıçam ağaçlarının arasında yankılanıp parkı terk edip gittiler...
Çeşme yerinde durmasına rağmen tüm ziyaretçi ve görevliler gibi suda parkı terk etmişti. Çeşmenin suları akmıyordu. Halbuki, bu gibi yerlerde çeşme yerine oluk bulunur, şarıl şarıl su esleri yankılanırdı çocukluğumuzda bu parkta...
İnlerle cinlerin top oynadığı bu tabiat parkında tek başıma, arabamdan pek uzaklaşmak akıllıca bir iş olmamasına rağmen fotoğraf çekebilmek için zaman zaman tepelere çıktım, yaban hayvanlarından birisiyle karşılaşırım ümidiyle sessizce oturup bekledim ama maalesef park terk edilmiş, sezon kapanmıştı...
Yazın, iğne atsanız yere düşmeyen bu şirin tabiat parkı kendince dinlenmeye geçmişti sanki...
Ahşap oturma gurupları, kendi aralarında, bütün yaz mevsiminin gürültü ve kalabalığından uzak dertleşiyor gibiydiler...
Dönüşe geçtim; %10 meyilli yoldan aşağıya, düze inme zamanı gelmişti artık...
Yol üzerinde büyük ihtimalle Devletimiz tarafından yaptırılmış atıl binalar bulunuyordu. Allah bilir hangi vali, hangi kaymakam yaptırmış bu binaları... Çorum'da görev yaptıkları 2-3 sene içerisinde kaç defa buralara geldilerse? Bu yollardan geçerlerken traktör üzerindeki veya eşek sırtında yük taşıyan köylülerimle kaç defa hasbihâl edip dertlerini dinledilerse...
25 kilometrelik bir yolculuktan sonra, gri bulutlarla sarmaş dolaş olan Çatak Tabiat Parkı'na vardım.
Kapısında, girişinde tabelalarla karşılaştım. Belli ki görevlilerde düze inmişlerdi, bekçi kulübelerinde kimseler yoktu...
Doğal yapısı, manzara zenginlikleri özelliklerine sahip bulunması nedeniyle sahanın 387.5 hektarlık bölümü 1984 yılında Tabiat Parkı olarak tesis edilmiş.
Sağı solu kolaçan ettiğimde benden başka bir Allah'ın kulunun olmadığına tanıklık ettim. Kendi kendime: "Gökhan, çıkart tabiat parkının keyfini." dedimse de tek başına parkın markın tadı çıkmıyor, adamın içine bir ürperti geliyor. Ufak bir çıtırtı, ağaçlarda kuşların çıkarttığı her hangi bir ses sağ elimi sol belime atmama neden oluyordu. Belimdeki 'Soğuk demir' sıcacık duruyordu...
Karaçam, Sarıçam, Meşe, Ardıç, Alıç, Böğürtlen, Göknar, Titrek ve Kavak ağaçlarının hakim olduğu bitki örtüsü ziyaretçilere peyzaj güzelliği sunuyor.
Guruplar halinde gelenlere büyükçe kamelyalar yapıldığı gibi, ufak aileler içinde tek kişilik oturma grupları ağaçların aralarına serpiştirilmiş.
Gelen ziyaretçiler için büfe vazifesi gören bina ve müştemilatı önümüzdeki sezona kadar açılmayacakmış gibi durmaktaydı.
Yaban Domuzu, Kurt, Çakal, Tilki, Sansar, Kartal, Atmaca, Şahin gibi zengin yaban hayatına sahip parkta görünürde kimseler yoktu, bir ara ufaktan bir köpek havlaması duydum...
Parkın sonuna doğru ilerlediğimde sol tarafını yamaca vermiş bir bina gördüm. 13 yatak kapasiteli Sosyal Tesisler burasıymış demek ki. Uzun zamandan beri kimselerin kalmadığı camlarının yeni değiştirildiğinden anlaşılıyordu.
Çeşme yerinde durmasına rağmen tüm ziyaretçi ve görevliler gibi suda parkı terk etmişti. Çeşmenin suları akmıyordu. Halbuki, bu gibi yerlerde çeşme yerine oluk bulunur, şarıl şarıl su esleri yankılanırdı çocukluğumuzda bu parkta...
İnlerle cinlerin top oynadığı bu tabiat parkında tek başıma, arabamdan pek uzaklaşmak akıllıca bir iş olmamasına rağmen fotoğraf çekebilmek için zaman zaman tepelere çıktım, yaban hayvanlarından birisiyle karşılaşırım ümidiyle sessizce oturup bekledim ama maalesef park terk edilmiş, sezon kapanmıştı...
Yazın, iğne atsanız yere düşmeyen bu şirin tabiat parkı kendince dinlenmeye geçmişti sanki...
Ahşap oturma gurupları, kendi aralarında, bütün yaz mevsiminin gürültü ve kalabalığından uzak dertleşiyor gibiydiler...
Dönüşe geçtim; %10 meyilli yoldan aşağıya, düze inme zamanı gelmişti artık...
Bu ağacı gördüm onca ağaç arasında, sarı çeper bir ağaç, yalnızdı benim gibi koca ormanda. Tek başına olmanın ne demek olduğunu bir o bilirdi bir de ben...
1 yorum:
Ne demek, paylaşmak bizim için büyük zevktir, bilgi paylaştıkça büyür.
Hani diyorum, koskoca DELL sizler de bizimle bir şeyler paylaşsanız...
Yorum Gönder