Bir haftadan beri bir yerlere gitmemiş ev civarlarında, yürüyüşle uğraşıyordum ki bu pazar biraz gezeyim dedim. Samsun yoluna çıktım, nereye gideceğimi ben de bilmiyordum. Epey bir yol aldıktan sonra acıktığımı fark ettim. Sabah kahvaltısı da yapmamıştım. Canım öyle bir işkembe çorbası istedi ki anlatamam. Çok uzun zamandır da işkembe çorbası içmemiştim.
İlk gördüğüm TURKUAZ benzincisinde durdum. İri yarı bir aşçı vardı. 'İşkembe çorbası yok.' dedi.
Biraz daha ilerlediğimde karşıma bir dağ lokantası daha çıktı, Türk Petrol'e bağlı bir lokantaydı burası da. Büyükçe bir pankarta da 'Lokanta Açıktır' yazmışlardı. Burada işkembe çorbası bulurum umuduyla lokantaya girdim. Lokantada kimseler yoktu, bir müddet sonda ellerini önlüğüne silerek aşçı içeri girdi. 'Arkadaş, işkembe çorban var mı?' diye sordum. 'Beyim, işkembe çorbası bulamazsın buralarda.' dedi.
İşkembe çorbası bulamama üzüntüsüyle yoluma devam ederken sağa dönen yolda 'Kuşsaray Köyü' tabelasını görünce hemen firene basarak köye saptım. Köyü gezersem aklım dağılır, işkembe çorbasını unuturum belki dedim kendi kendime.
Köy gayet güzel, tipik bir Anadolu köyüydü. Meydanda bulunan gönderinde Türk bayrağı asılmış binayı görünce üzerindeki yazıdan burasının Köy Konağı ve Muhtarlığı olduğunu anladım. Konağın bahçesindeki Atatürk büstünün altında, Atatürk'ün ünlü sözü: "KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR" yazıyordu.
Herkesin evinin önünde traktörü, römorku, bahçelerinde kışa hazırlanmış odunları bulunuyordu.
Artık köylerde köy olmaktan çıkmış gibiydi. Köyün içerisinde planlı, projeli evler, bakımlı bahçeler vardı.
Hatta köylerin meydanlarında parklar bile vardı. Burada görüldüğü gibi hayırsever köylülerden olan Zehra-İbrahim ÖZDEMİR çiftinin köylerine yaptırmış oldukları tertemiz park görülmekte.
Köyden ayrıldığımda işkembe çorbası içme istediğim azalmamış, aksine daha da çoğalmıştı. Yolumun üzerinde büyükçe bir dağ lokantası vardı hemen buraya girdim. Gerçekten de karnım çok acıkmıştı. Artık ne bulursam yemek zorundaydım.
Hava güneşli olmasına nazaran çok soğuktu, hatta bir göstergede havanın (1) derece olduğu yazılıydı.
Geldiğim bu yer; Güleryüz Tesisleriydi. Burada düğünler, toplantılar falan da yapılıyordu. Gayet büyük bir yerdi. Lakin benim bulunduğum sırada benden başka kimseler yoktu.
Salonun bir kenarında Ocakbaşı bulunuyordu. Garsona sorduğumda maalesef burada da işkembe çorbası yoktu. Ne istediğimi soran garsona: 'Ne yaptırırsan yaptır, bir an önce yaptır.' dedim.
Garson da çöp şiş yaptırmış. Ne yapayım? İşkembe çorbası olmadığı için artık ne bulursam yiyecektim.
Yanında birde ekmek getirmişti ki, böyle sıcacık ve kabarık. Hemen bir tanesini oracıkta yedikten sonra bir tane daha getirttim.
Baktım ustam orada duruyor, çağırdım yanıma Hüseyin Usta'mı, ellerine sağlık Hüseyin Ustam... Yaptığın şişler gerçekten çok nefisti, yumuşacık pamuk gibiydi etler... Ellerine sağlık.
Bu sırada bir duble rakı söyledim kendime, rakının yanına da acılı şalgam suyu. Acılı şalgam suyuyla rakı içmek o kadar güzel oluyormuş ki...
Sonra Ustama bir de resmimi çektirdim.
O kadar aramama rağmen işkembe çorbası bulamamıştım. Doğru Çorum'a geldim. Sakatatçılara gittim, bir kilo kuzu işkembesi alıp eve geldim.Şrf'nin işi varmış, Şrf, işkembeyi yıkayıp tertemiz yaptıktan sonra dolaba kaldırdım. Artık canım ne zaman işkembe çorbası ister bilemem...
1 yorum:
Çorum un köyleri çok güzelleşmiş ve yenileşmiş..çok beğendim,artık iyice avupalı olduğumuza inanıyorum..işkembe bile bulunmadığına göre:)
Yorum Gönder