Kon-Tiki isimli kitabı 1976 yılında almıştım. Atlas Kitabevi tarafından 1967 yılında basılmış bir kitap. Kitabı aldığım zamanlar 16 yaşındaydım. Ticaret Lisesine yeni başlamıştım o sene. Kitabı bir solukta okuyup hayallere dalmıştım. 1976 yılında benim yaşımdaki bir gencin o zamanın imkanları ve tabularıyla kitabın içindeki şahısların 1947 yılında yaşadıkları maceraları yaşaması söz konusu bile edilemezdi. O zamanın Türkiye'sinde 16 yaşında bir gencin evden dışarı çıkması bile saatlik izinlere bağlıydı. Örneğin Ankara'da yaşayan halamın yanına gitmek istesem bile, ailemin göndermesi mümkün değildi. 16 yaşındaki bir çocuk Ankaralara tek başına nasıl gidermiş? Mümkün değil.
İşte bu şartlar altında, o zamanlar 25 bin nüfuslu küçük bir Anadolu şehrinde yaşayanların kaderiydi bu. Kitaplarla oyalanmaktan başka yapılacak hiç bir şey yoktu.
Bu hafta kitabı yeniden okudum. Yaşadığım şehirde çok şeyler değişmesine karşılık yerlerdeki buzlar daha erimediği için uzun bir zamandır dışarı çıkmıyordum.
Kitabı bitirdiğimde, o zamanların sınırlı imkanlarıyla şimdiki interneti karşılaştırdım. Ne bilgiler çıktı karşıma. Kon-Tiki mürettebatının filme aldıkları görüntüleri, çeşit çeşit fotoğrafları gördüm. Sonra kendi kendime düşündüm; o zamanlar ailelerimiz bizi neden sıkı sıkı evlere kapatırlar, bir yerlere gitmemize izin vermezlerdi? Başımıza bir şeyler geleceğinden mi korkarlardı, o zamanların insanları şimdiki insanlardan daha mı kötüydü, o zamanlar adliye, karakol, devlet daireleri hep yatarlar görevlerini mi yapmazdı da ailelerimiz bizleri sokağa çıkartmağa korkarlardı? Şimdilerde 16 yaşındaki bir gurup genç ellerine biraları alarak parklarda, bahçelerde güle oynaya dolaşıyorlar, kimseler bir şey demiyor. O zamanlar neden çarşıya bile çıkartmazdı anne ve babalarımız bizi? Hala anlayamıyorum. Korkak, pısırık, baskıya alışmış bir nesil olarak büyüdük senelerce...
O günleri hatırlamak bile istemediğimden konuyu kısa keserek kitaba dönüyorum.
Köye gitmeme 16 günüm kaldı. Çok özledim köyümü. Ağaçlarımı, evimi, bahçemi, köydeki arkadaşlarımı, denizin kenarında oturmayı çok özledim... Bu sene kışın çetin geçmesi, yolların halen kar-buz içinde olması ruhumu daraltmaya başlamıştı ki bu kitabı okuyunca biraz olsun rahatlarım.
Kitabın konusu kısaca şöyle: Peru'da yaşayan İnkalar aniden tarih sahnesinden silindiler. Koskoca bir uygar kavim bir anda nasıl yok olabilirdi?
Araştırmacı Bilimadamı Thor HEYERDAHL; İnkaların her ne sebeplerden olursa olsun anavatanları Peru'yu terk etmek zorunda kalarak, Büyük Okyanusu aşıp Polinezya ve Tahiti Adalarına doğru gittiklerini ve bunu o zamanın şartlarında Balsa ağacından yapılmış sallarla yaptıklarını düşünerek bir tez hazırladı. Lakin o zamanın profesörleri ve tarihçileri buna şiddetle karşı çıktılar. Bilmem kaç bin millik yola hiç bir salın dayanamayacağını ve İnkaların bu kadar uzak mesafelere sallarla gitmelerinin mümkün olamayacağını söyleyerek Thor'a deli gözüyle bakmaya başladılar.
Bu nazariyesini doğrulamak isteyen Norveçli Bilimadamı Thor HEYERDAHL; yanına kendisi gibi bilimle uğraşan, kendi branşlarında uzmanlaşmış Knut HAUGLAND, Bengt DANİELSON, Eric HESSELBERG, Torstein RAABY ve Herman WATZİNGER isimli arkadaşlarını da alarak 28 Nisan 1947 günü Peru'nun Callao limanından, Tahiti ve Polinezya yerlilerinin ataları olarak kabul ettikleri İnkalı Lider Kon Tiki, Güneşin Oğlu veya Güneş Tanrı anlamına gelen Balsa ağaçlarının kütüklerinden yapılmış sala KON-TİKİ adını vererek yola çıkarlar.
Kitabın yazarı Thor'un sefere çıktığı zaman çekindiği fotoğraflardan birisi.
KON-TİKİ salı. Saldaki bayraklar. Norveç bayrağının yanında sefere destek sağlayan ülkelerin bayrakları görülmekte. Peru, Fransa ve Amerika bayrakları.
Kahramanlarımızı yola çıktıklarının 97 nci günü Polinezya adalarından birisine ayak bastılar. Salları mercan kayalıklarına çarparak harap olmuş bir vaziyetteydi. Daha sonra yerliler yanlarına geldiler. Bir müddet yerlilerle yaşadılar bu adalarda. Thor; yerlilerle konuşurken tarihlerini sordu yerlilere. Yerliler, Kon-Tiki'nin atalarının adı olduğunu söylediler. Yerlilerin konuştuğu bir çok kelime binlerce yıl önce İnkaların konuştuğu kelimelerle hemen hemen aynıydı hatta, yaşlı yerliler atalarının Güneşin Doğduğu ülke PELU'dan geldiklerini bile unutmamışlardı. Thor hayretler içerisinde kaldı. Zira geldikleri yer PERU idi. Binlerce yıldır Peru ismi unutulmamıştı. Halbuki bu yerliler Peru diye bir ülkenin şu anda var olduğunu dahi bilmiyorlardı. Peru yerine PELU diyorlardı.
Zamanla adalarına gelen Hristiyan papazlara da aynı tarihlerini anlatan yerlileri papazlar: "Sizin atalarınız dediğiniz şahıslar putlara taparlamış ,onlar putperestler, sizler Hristiyan oldunuz, o atalarımız dedikleriniz şimdi cehennemdeler, unutun bu hikayeleri, cennete gitmek için Hristiyanlığa sarılın..." telkinlerinde bulundularsa da yerliler Peru'dan geldiklerini ve atalarını hiç unutmamışlar.
Thor; bir ara bu nazariyeyi doğruladığı için ada yerlilerini Hristiyanlıktan soğuttuğunu, bunca yıldır Hristiyanlık propagandası yapan misyonerlerin ve papazların yüzlerce yıldır verdiği emeği bir günde yok ettiğini anlayınca laflarını çevirmenin fayda etmeyeceğini anlayarak sustu. Yerliler artık neyin ne olduğunu iyice anlamışlardı. Atalarının kim olduğunu bilmişler, kimliklerini bulmuşlardı.
Daha sonra, o zamanlar Fransız sömürgesi olan adaların valisi, Fransa'dan aldığı emirle kahramanlarımız özel bir gemiyle alarak memleketlerine yolladılar.
Kon-Tiki, o kadar polüler olmuştu ki tüm dünya pullarına,
Paralarına,
Müziklerine bile konu oldular.
Hatta Norveç'in Oslo şehrinde KON-TİKİ müzesi bile açıldı.
Gerçek Kon-Tiki salı olmasa da bire bir benzerini yaparak KON-TİKİ'yi ve mürettebatını ölümsüzleştirdiler. Haklı bir şekilde ölümsüzleştirdiler. Ben bile bu yazımla Kon-Tiki ve mürettebatını ölümsüzleştirmiş. oldum. Adamlar haklı, onların yola çıktığı zamanlar ne yazık ki bizim ülkemizdeki gençler sokağa bile çıkartılmıyordu, bırakın keşifler yapmayı Nevşehir'deki Peri Bacaları'nın nasıl oluştuğunu bile bilemiyordu vatandaşlarımız.
Ne yazık ki Thor HEYERDAHL'ın 2002 yılında öldüğünü internetten öğrendim. Mekanı cennet olsun...
Bu yazıyı yazmadan önce araştırdığımda bizim de THOR HEYERDAHL gibi ünlü, bilgili, insanlarımız da varmış. Sadun BORO gibi. Sadun BORO'da "KISMET" isimli küçük yelkenli ile dünyayı dolaşmış. Neden sonra şimdilerde Kalmış'ta heykeli bile yapılmış.
Sadun BORO, Zühal ablamın bulunduğu yerde, Caddebostan'da doğmuş, büyümüş ve burada denizciliğe başlamış.
Sadun BORO'nun yazmış olduğu "Pupa Yelken" isimli bir de kitabı varmış ama ne kadar aradımsa da tüm yayınevleri kitabın satıldığını, kitabın kalmadığını söylediler. Kitap bittiyse yenisini basın arkadaş...
Sadun BORO ağabeyimiz Thor ve ekibinden az iş mi yaptı? Bence Sadun ağabey Thor ve ekibinden daha bilgili ve cesurdu...