31 Ekim 2011 Pazartesi

İçeridere'de Piknik

Bu gün hava soğuk olmasına karşın, ara sıra güneş açtığı zaman insanı ufaktan ısıta biliyordu. Şrf ile evde oturmayalım dışarılarda bir yerlerde piknik yapalım, öğlen yemeğimizi bir yerlerde yiyelim, ama nereye gidelim diye düşünürken kayın Ahmet'in kaynanasının İçeridere'de ki bağı aklımıza geldi. Yıldız yengenin bağı; annemin, elinde kalan en son dede ocağını sattığı bağın karşısındaki bağ aklımıza geldi.

Malzemelerimizi hazırladık, Çorum'a 7 kilometre mesafedeki bağa geldik.

Yıldız yengenin oğlu İsmail TİRYAKİ; Çorum Şehit Öğretmen Fatih Tekin Mesleki Eğitim Merkezi'nde Metal Teknik Bölüm Şefi olduğu için elinden her türlü iş gelmektedir.

Bağın içinde ki, belediyenin 'Hobi Evleri' dediği bu kulübeyi kendisi yapmış.
Burada da balıklarımızı yapacağımız mangal görülmektedir.

Aslında bu mangal dediğim şey arabalarda ve motorlarda kullanılan yağ bidonudur.
İsmail öğretmen, öyle bir düşünmüş ki; bidonu önce yanlamasına ikiye bölmüş. iki parçaya ayrılan bidonu önce arkalarından perçinleyerek açılır kapanır hale getirmiş. Sonra üzerine bir ızgara yapmış, ızgaranın altına ise gene bidonu alttan keserek, havalandırma ve yanan küllerin dökülmesi için kapaklı bir tertibat daha yapmış. Altlarına da demirler kaynatarak ızgarayı ayağa kaldırmış. Müthiş bir düşünce ile atıl durumdaki yağ bidonunu kullanışlı bir mangal haline getirmiş.
Şrf'nin ilk işi mangalı yakmak oldu.
İsmail öğretmenin kendi emeğiyle yaptığı 'Hobi Evi'nin yandan görünüşü. 10'a 10 kalasların aralarını tahtalarla destekleyerek kulübeyi meydana getirdikten sonra etrafını su geçirmez brandayla çepe çevre sarmış. Cam olarak kullanılan yerlere fermuarla pencereler açmış. Fermuarlar açıldıktan sonra sarılarak yukarıya kaldırılan brandalar içeriye hava girmesini sağlıyor. Kışın soğuk günlerde açmaya gerek yok. Saydam naylondan yapılan pencereler dışarının görünmesini sağlıyor.

Kulübenin üzerlerine koyduğu kiremitler ise içeriye yağmurun girmesini önleyerek ucuz yollu kullanışlı bir 'Hobi Evi' meydana getirmiş.
Kulübenin iç görüntüsü, üç bir kenarı tahtalarla sedir gibi yaparak ortaya da bir masa monte etmiş. 15 kişinin rahatlıkla oturup yemek yiyebileceği bir şekil vermiş.
Bağın tuvalet olarak kullanılan kulübesi ve civardaki komşuların evleri.
İsmail öğretmen hiç boş durmuyor. 7 tane arı kovanı bile koymuş bağına.
Burada da Yıldız yengenin komşularından birisinin evi.
Millet artık şehirlerden kaçmaya başlamış. Sessiz, sakin yerleri tercih ediyorlar. Bizim çocukluğumuzda buralarda kimseler yoktu. Varsa da sayılı ailelerin evleri vardı ama bu kadar çok değildi.
Bu meyanda Şrf, mangalı yakmıştı.
Balıkları ızgaraya bile dizmiş, kuş sesleri arasında mangal yakmak o kadar güzel oluyor ki...
Ben ağayım... Kendi mekanımda olmasam da ağalığımdan zerre kadar ödün vermedim... Sanki kendi evimmiş gibi Hobi Evi'nin baş köşesine kurularak rakımı açtım. Hem de Efe Rakısı'nı...
Balık kokusunu duyan civar kulübe ve evlere dadanan kediler hemen yanımıza geldiler. Hamsi balığından pay kapmak için olanca sevimliliklerini gösterdiler.
Tabi, kedi dostu olan bizlerle hemen kaynaşarak haşır neşir olup, soframıza oturdular...
Bu sırada elalemin bağına habersiz geldiğimiz için kapının kilitli olmasından dolayı tahta çitlerin üzerinden atlayarak bağa giriş yapmıştık.
Bütün bu güzellikleri, bağları, ağaçları, kırları, dağları düşünürken dalgın dalgın yürüyordum. Mutlaka ben de böyle bir yer almalıydım. Elalemin bağına bahçesine neden hırsız gibi girip oturayım ki? En kısa zamanda, böyle Çorum'a yakın olmasa da, dağların başında bir yer olsa da mutlaka alacağım. Neden kendime ait bir bahçede, bağda, toprakta piknik yapmayayım ki, neden kendi yetiştirdiğim ağaçlarla uğraşmayayım ki?

29 Ekim 2011 Cumartesi

Fide ve Tohum Dikimi...

Bu gün Cumhuriyetimizin 88 inci yılı, Büyük Türk halkına kutlu olsun...

Ulu Önder ATATÜRK'ün bizlere hediye ve emanet ettiği en büyük bayram, Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet sonsuza dek yaşatacağız...
Bu günkü proğramımızda Dodurga'ya gitmek vardı. MHRMH'ın görevi dolayısıyla Cumhuriyet Bayramı'mızı Dodurga ilçemizde kutlayacaktık. Tüm etkinliklerin iptal edilmesinden ötürü bu günümü evde geçirmek zorunda kaldım.

Fide ve tohumlarla uğraşmak geldi aklıma.

MHRMH'ın çok sevdiği haşlanmış mısır kutularını atmamıştım, tohum falan dikerim düşüncesiyle. Gerçi tohum dikmek için küçük küçük plastik kaplar var ama bu teneke kutular bence çok ideal. Nasıl mı? Bunları tenekesiyle birlikte toprağa dikebilirsiniz. Diktiğiniz tohum yeteri büyüklüğe geldiğinde dikeceğiniz yere açacağınız çukurun içerisine koyun bu kutuları ve etrafını toprakla kaplayın. Kutuyu çıkartmaya gerek yok, teneke kutu suyu ve toprağı görür görmez 10 günde paslanıp kayboluyor. Diğer plastik kaplar gibi doğaya zarar vermediği gibi inatla erimemezlikde etmiyor.
Badem fidesi yetiştirmek için önce baba bademlerden tohumluk ayırmıştım, bunları güzelce içindeki bademlere zarar vermeden kırdım.

Gerçi tohumluk ne kadar baba olursa olsun, kendi meyvesini vermiyor. Tüm ağaçlar aşılı olduğu için ilk dikilen fide, yani ana ağaç hangi cinsse o meyveden veriyor. Benim baba tohum diye ayırdıklarım bir işe yaramıyor anlayacağınız. Tohum fideye dönüp filiz halini aldığında, bu işlem de genelde 8-10 ay sürüyor, o zaman istediğiniz cinsi aşılayabilirsiniz.

Bu benim şimdi diktiklerim önümüzdeki Mart ayında aşılanacak duruma gelirler.
Baba tohum diye, kendimi kandırdığım tohumluklardan görüntü...
Daha önce hazırlamış olduğum kaliteli toprak ile yaş sığır gübresi karışımını (yaş sığır gübresinin bir müddet toprakla birlikte yanması şart) havalandırdıktan ve içerisinde böcek möcek olmamasına dikkat ettikten sonra (toprağın içerisindeki böcekler tohumları yeyip tohuma zarar verdiği için böcek kontrolü yapılıyor)
Önce köyde tohumdan yetiştirdiğim, orada kimse bakamaz, susuzluktan kurur gibisine düşünerek eve getirdiğim limon fidesini diktim.
Daha sonra iki adet Keçiboynuzu (Harnup) fidesini teneke kaplara diktim.
'Can suyu' dediğimiz ilk sularını da verdikten sonra;
Kışı geçirecekleri ılıman, kaloriferli, az buçuk güneş alabilecekleri bir yere yerleştirdim.
Tabii, tüm bütün bunları yaparken bahçe eldiveni kullandım. Biliyorum ki, tetanos denen kuduz cinsi hastalık topraktan bulaşıyormuş insanlara. Topraktan ve toprakta yaşayan börtü böcekten. Yılan, akrep, çayan, vs. gibi yaratıklardan.

Gerçi bu gibi konularda dikkatli ve hassasımdır. 5 yıl müddeti olmasına karşılık tetanos aşısını 2-3 yılda bir yaptırırım. Malum, köy yerinde yaşıyoruz, her türlü paslı metallerle karşılaşıyoruz, bu meyanda hijyene de önem veririm.
Masanın üzerindeki bu Ürgüp hatırasını da görüntülemeden edemedim. Bu görmüş olduğunuz şey Kapadokya bölgesindeki Peri Bacaları şeklinde bir şarap şişesidir. Daha doğrusu şarap şişesinin Peri Bacalarına benzetilmiş ambalajıdır.
Bu da içerisinde şarap olmayan, içilmiş, Kapadokya bölgesi üzümlerinden imal edilmiş şarap...

27 Ekim 2011 Perşembe

Çorum Şehitliği

"Onlara asla ölü demeyiniz. onlar diridirler. kendilerine her zaman rızk verilir. onlarda azâb olunmak korkusu yoktur. nîmetlerden mahrûm kalmak üzüntüsü de yoktur." (Âl-i imrân sûresi: 170)
Bir aydan fazla bir zamandır Şehitliğe gitmemiş, Şehitlerimizin ruhlarına okuyamamıştım, bu gün gittim.

Uzman Jandarma Kıdemli Çavuş Satılmış Sadi AKBAY; 28.7.2011 günü Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesinde mayın patlaması sonucu şehit oldu;
Jandarma Er İsmail YILMAZ; 5.10.2009 günü Şırnak ili Cizre ilçesi Düzova Jandarma Karakolunda yaralandıktan sonra kaldırıldığı GATA'da şehit oldu.
Jandarma Uzman Çavuş İhsan KAYA; 2.6.2008 günü Van ili Başkale ilçesi yakınlarında şehit oldu.
Jandarma AstSb. Çvş. Onur BAKBAK, 13.7.2008 günü Şırnak ili Silopi ilçesi kırsalında şehit oldu.
Jandarma Uzman Kademeli Çavuş Şükrü ÖZYOL; 31.7.2008 günü Sivas ili Koyulhisar ilçesi Çukuroba Köyü mevkiinde şehit oldu.
Alcalı Jandarma Komando Onbaşı Hakan KOÇ; 9 Temmuz 1999 günü şehit oldu.
Mu.Tekns.Başçavuş Nejdet BAYAR; Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri 14. Zırhlı Tugay Komutanlığı emrinde olduğu sırada 20.4.2006 günü şehit oldu.
Son Şehidimiz. Jandarma Uzman Çavuş Mustafa ASLAN; 19 Ekim 2011 günü Hakkari ili Çukurca ilçesi kırsalında şehit oldu.
Ve... daha nice Mehmetler için hazırlanmış mezar yerleri...

Burada şunu da belirtmeliyim. Çorumlu şehitlerimiz bunlarla kalmıyor. Burada yalnızca bu şehitlikte yatanlarımız yer alıyor. Diğer şehitlerimiz ailelerinin istediği doğrultuda diğer mezarlarda veya ilçe ve köylerine defnedilmiş durumdalar.
Şehitlerimiz; sizler için pek bir şey yapamıyoruz. Hatıralarınıza ağaç dikmekten başka.
Sayın Valiniz Hüseyin POROY;
Sayın valiniz Hüseyin TOPRAK;
Sayın Emniyet Müdürünüz İsmail KARAMAN;
Sayın Albay Hüseyin BÖLÜK;
Sayın Anayasa Mahkemesi Üyesi Mustafa YILDIRIM; sizler için anıt ağaçlar diktiler... Aziz hatıralarınıza...

19 Ekim 2011 günü; 24 şehit verdiğimiz gün, gazilerimiz Ankara'da toplanarak terörün bitmesi için öneriler getirmişlerdi. Sayın başbakanla görüşmek için... Meclis korumaları mı, başbakanlık korumaları mı? Her neyse, kimse onlar. Kraldan fazla kralcılar. Onların içerisinde birileri vardı ki, aynen dağdakiler gibi teröristler gibi, gazilerimize düşmanca tavır aldılar. Gazilerimizi joplayıp, yerlerde sürüdüler. Hele hele bir tanesini, protez bacaklı bir Gazi'mizi yerlere yatırdılar. Yanındaki hanımın çığlıkları halen kulaklarımda: "BIRAKIN, O GAZİ... PROTEZ BACAĞI VAR ONUN, BACAĞINI KOPARTACAKSINIZ..." diye bağırıyordu Gazi yakını...

Güçleri Gazilerimize yetiyordu demek ki, Şehidin, Gazinin ne demek olduğunu idrak edememişti o zavallı görevli...
Değerli Şehidimiz İhsan KAYA; eşiniz ve oğlunuz sizi unutmadı. Daha doğrusu sizi hiç kimse unutmadı. Dünya döndükçe de kimse sizleri unutmayacak.

"Bu, taşındır” diyerek Kabe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana."

"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim seni tarihe desem sığmazsın
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber."
(Mehmet Akif ERSOY)

Güzelce Dede (Çatak Köyü)

Bu görüntüleri Çatak Köyüne gittiğimde almıştım.

Burada gene unutulmuş bir zattan bahsedeceğim. Adı: GÜZELCE DEDE imiş. Mekana girişte hemen, bir meşe palamudunun üzerindeki tabela dikkatimi çekti. "GÜZELCE DEDE MEKANI YATIR VARDIR İÇKİ İÇMEK YASAKTIR" yazıyordu. Bu yazı buraya konulduğuna göre daha önceleri gelip burada içki içildiğinden dolayıdır. Ben öyle algıladım.

Arkadaş, gelip burada içki içeceğine, sor soruştur, burada yatan kimmiş, neciymiş, neyin nesiymiş? Gerçi ben de tam adamına sordum, hem içecek hem de araştıracak...

Zaten buranın yerlisi, köylüsü bile bilmiyor burada yatan zatın kim olduğunu. Bu bizim talihsiz hallerimizden biri olsa gerek; araştırmamak, sorup soruşturmamak.
Koca Meşe Palamudu ağacını geçtikten sonra Güzelce Dede mekanına vardım.
Dağlardan gelen bir kaynağa boru takılmak ve güzel bir taş işçiliği ile çeşme yapmak kimin aklına geldiyse Allah razı olsun ondan.
Köyün arazisi olduğundan belli ki Çatak köyü halkı yapmış burasını. Çam ve Palamut ağaçlarıyla kaplı hakim bir tepeye bir de kamelya yapmışlar, gelip geçen ziyaretçiler otursun, soluklansın diye. Bayrağımızı da dikmeyi ihmal etmemişler...
Kamelyanın hemen yanına da mutfak olarak kullanılmak üzere bir kulübe yapmış köylülerim.
Kulübenin içerisinde ne lazım geliyorsa hepsi var. Burada yemek yapmak, çay demlemek için her türlü malzeme olduğu gibi...
Sağdaki gözlü rafta da, çay, şeker, tabak, çanak, kaşık, bıçak her şey mevcut olduğu gibi üzerinde kilit de bulunmamaktadır.

Soruşturduğumda, buraya gelen ziyaretçiler, yoldan geçenler, Tanrı misafirleri, yemeklerini yeyip, çaylarını içip, Güzelce Dedenin mezarı başında dua edip namazlarını kıldıktan sonra burada ne eksikse o malzemeyi bırakıp gidiyorlarmış. Ne güzel bir adet.
Burası da Güzelce Dede'mizin kabrinin bulunduğu bahçeye giriş.
Girişte, kapının üzerinde bir yazı var o dikkatimi çekti gene. İncelediğimde Hat sanatından bir örnek işlenmiş fayans olduğunu gördüm. Fayansı kim yapmışsa öylesine şekiller vermiş. Manâlı hiç bir şey yok yazıda. Yalnızca, alt ortada "ALLAH" yazısı okunuyor, diğer yazıları gelişi güzel çizmiş yapan herkimse...
Güzelce Dede'mizin kabri. Hemen sağda, duvarın hizasında bir kahta muhafaza içerisinde seccade de bulunmakta, namaz kılanlar için konulmuş oraya. Namazını kılan seccadeyi tekrar yerine koyup kapağını kapatıyor.

Kabri gezip, Dede'nin ruhuna bir Fatiha okuyup, kamelyada oturup bir sigara içtikten sonra köye indim. Gene, her defasındaki gibi aynı cevabı aldım: "Biz doğma büyüme bu köylüyüz, Güzelce Dede'yi her daim ziyaret eder, ruhuna okuruz amma kim olduğunu bilmeyiz." dediler.
Güzelce Dede mekânından Çatak Köyünün görüntüsü...